Siğil
( Kondilom )
Genital
siğiller en sık görülen HPV lezyonlarıdır. HPV virüsü nedeni
ile genital bölge cildinde ya da mukozasında, rahim ağzında, anüs
içinde veya çevresinde, kasıklarda beyaz, açık veya koyu
kahverengi, gri, bazen kırmızı renkte meydana gelen deriden
kabarık lezyonlara genital siğil denir. Bazen de lekeler halinde
izlenirler. Tek olarak görülebileceği gibi birden fazla siğil
bitişik karnabahar şeklinde de görünebilir. Bazen hasta
tarafından ben olarak değerlendirilebilir veya hiç
farkedilmeyebilir. Kaşıntı ve cinsel ilişkide kanamaya sebep
olabilirler. Genital siğilin tıbbi terminolojideki karşılığı
kondilomdur. Bulaştırıcılıkları çok yüksektir. Genital siğil
toplumda çok yaygın gözlenen, çoğunlukla cinsel yolla, nadiren
de cinsel olmayan yollarla bulaşan bir hastalıktır.
Genital
siğillere en sık neden olan HPV tipleri düşük riskli tiplerden 6
ve 11’dir.
Düşük riskli HPV virüsüne bağlı lezyonu
olanlarda eş zamanlı yüksek riskli tiplerin de alınmış olma
olasılığından dolayı HPV DNA testi ve pap smear testi önemli
yer tutmaktadır.
HPV
virüsünün genital siğile sebep olan 40’dan farklı tipi vardır.
Genital
siğiller HPV virüsü vücuda girdikten genellikle 3-4 ay sonra
ortaya çıkarlar. HPV virüsünün kuluçka süresi 2 hafta - 2 yıl
arasında değişmektedir. HPV virüsü kuluçka dönemini
geçirdikten sonra ilk belirtisi kadınlarda vajina çevresinde,
erkeklerde penis ve çevresinde meydana gelen siğillerdir.
HPV
travmaya maruz kalan ciltten bulaştığı için genital siğiller
özellikle ilişki esnasında sürtünmeye daha çok maruz kalan
bölgelerde bulunma eğilimindedir. Bu bölge kadınlarda vajina
girişi ile makat arasındaki bölge, erkeklerde penis başı, sünnet
derisi ve penis köküdür.
Genital
siğiller genellikle ağrısız, kaşıntıya sebep olan, koparılırsa
ya da jiletle kesilirse kanayan, yapıdadır. Çoğalmaya meyilli
olabileceği gibi bazen yıllarca aynı boyutta da kalabilir.
Genital
siğillerin nasıl bir seyir izleyeceği kişinin bağışıklık
yanıtına ve virüsün tipine bağlı olarak değişkenlik gösterir.
Yüksek riskli HPV tipleri düz genital siğillere yol açabileceği
gibi genital siğil olmaksızın da HPV enfeksiyonu gelişmiş
olabilir. Burada HPV virüsü rahim ağzı hücrelerine yerleşerek
gizli kalabilir, uzun yıllar içerisinde serviks kanserine (rahim
ağzı kanseri) sebep olabilmektedir.
Genital
siğil bazen molluscum contagiosum ile karışabilir. Alınacak HPV
DNA testi ile lezyonun genital siğil olup olmadığı kolaylıkla
tespit edilebilmektedir.
Genital
siğil tanısı konduktan sonra hiç vakit kaybetmeden yapılacak
vajinal ve servikal değerlendirme çok önemlidir. Hızlıca
tedavi
aşamasına geçilmelidir. Genital siğil tedavisinde
birçok yöntem mevcuttur. Yöntemlerin ortak özelliği siğili
tahrip etmek üzerinedir. Siğili ve aynı zamanda bazal membranı(
siğilin bulunduğu doku)
yeterince tahrip etmek ilk önceliğimiz olmalıdır. Tahribatı
yaparken aynı zamanda ciltte iz (skar) bırakmadan iyileşmesi
sağlanmalı ve hastaya fazla ağrı hissettirmemelidir. Bütün bu
şartları sağlayan tedavi seçeneği lazerdir. Fraksiyonel
karbondioksit lazer ile genital siğil tedavisi etkinliği
kanıtlanmış, ağrı, tekrar ve iz bırakma ihtimali düşük olan
en etkili tedavi seçeneğidir.
Lazer
ile Siğil Tedavisi ( Genital Siğil Tedavisi )
Fraksiyonel
karbondioksit lazer ile siğil dokusunun buharlaştırılması son
derece etkin, başarılı ve tekrar oranı düşük bir tedavi
seçeneğidir. Lazer ışınlarının HPV’li dokuyu buharlaştırma
etkisinden faydalanılır. İşlem öncesi lokal anestezi
gerekebilir. Genital siğil çok yaygınsa lokal anestezi uygulamak
için uygun şartlar yoksa genel anestezi ile de işlem
gerçekleştirilebilir. Yara izi kalma ihtimali, ciltte renk
değişikliği olma ihtimali çok düşüktür. Avantajlarının
yanında lazer cihazın yüksek maliyeti nedeni ile her klinikte
bulunmaması bu yöntemin en büyük dezavantajıdır.
Elektrokoter
ile Siğil Tedavisi ( Siğil Yakma )
Elektrokoterizasyon
(siğil yakma işlemi olarak da bilinir), elektrik akımı ile siğili
yakarak yok etme prensibi ile çalışan bir yöntemdir. Özellikle
dış genital bölgede, penis kökünde, makat çevresindeki küçük
lezyonlar için oldukça iyi bir tedavi seçeneğidir. Ancak skar
dokusu oluşturabilmesinden dolayı tercih edilme oranı
azalabilmektedir. Ayrıca bu yöntemin diğer bir dezavantajı ise
işlem sonrası ağrının fazla olması ve işlem için anestezi
gereksinimidir. İşlem öncesi siğillerin yaygınlığına göre
lokal anestezi ya da genel anestezi yöntemi tercih edilebilir.
Siğiller elektrokoter ile yakılır ve yok edilir. İşlem sonrası
ağrı kesiciler ve lokal etkili kremler kullanılır.
Radyofrekans
ile Siğil Tedavisi
Radyofrekans
(radyocerrahi olarak da bilinir) radyo dalgaları aracılığı ile
siğili buharlaştırarak tahrip eder. Vücudun her bölgesinde
güvenle kullanılabilecek bir yöntemdir. Skar dokusu oluşturma
ihtimali çok düşüktür. İşlem öncesi siğillerin yaygınlığına
göre lokal anestezi ya da genel anestezi yöntemi tercih edilebilir.
İşlem sonrası ağrı kesiciler ve lokal etkili kremler kullanılır.
Kriyoterapi
ile Siğil Tedavisi ( Siğil Dondurma )
Bir
dokunun dondurulması dokuda yanık etkisi şeklinde tahribat yapar.
Bu mantıkla siğillere sıvı nitrojen püskürtülmesi siğilin
donması ve siğil dokusunun çürümesine yol açar. Nüks oranı
diğer lokal tedavilerden farklı değildir. Tahribat etkisi sınırlı
olduğu için aynı siğil için birden fazla seansa ihtiyaç
duyulabilir. Kriyoterapi (siğil dondurma) yan etkileri ciltte
kabarma, ülserasyon ile lokal doku yıkımı sonucu enfeksiyon ve
ciltte renk kaybıdır. Nadiren kalıcı yara izi kalabilir.
Gebelikte güvenli olarak kullanılabilir.
İlaç
ile Siğil Tedavisi
İlaçlar
(imiquimod ) ve kimyasallar (TCA) ile siğil tedavisinde bir çok
seçenek bulunmaktadır. Bunların bir kısmı immünmodülatör
mekanizma ile bağışıklığı tetikleyerek bir kısmı da siğili
tahrip ederek etki gösterir.
Siğil
tedavisi esnasında cinsel ilişkiye girilmemelidir. Partnerin de
bilgilendirilmesi ve partnerin de genital muayeneden geçmesi
önemlidir. Tedavi sonrası bağışıklık sistemini kuvvetlendiren
takviye besinlerin alınması, düzenli beslenme, sigara
kullanılmaması, stres faktörlerinin azaltılması siğilin
tekrarlama riskini azaltacaktır. Bağışıklık sisteminin zayıf
olması dışında tekrar virüse maruz kalmak da siğillerin
tekrarlamasına neden olmaktadır.
HPV
Virüsü Nedir?
HPV
virüsü (Human papilloma virus – İnsan papilloma virüsü) 200
den fazla tipi olan zarfsız
bir DNA virüsüdür. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında
bulaştırıcılığı en yüksek olan aynı zamanda en sık görülen
hastalık HPV enfeksiyonudur.
40 dan fazla tipi (özellikle 6 ve 11) genital siğillere neden
olurken yaklaşık 15 tipi de rahim ağzı kanserine sebebiyet
vermektedir. Bu tipler yüksek riskli HPV tipleri olarak
sınıflandırılırlar. Genital siğillere neden olan tipler ise
sıklıkla düşük riskli HPV
tipleri olarak kabul edilirler ve kansere yol açmazlar.
HPV
genellikle belirti vermez, yani hastalarda sıklıkla asemptomatik
seyreder. En sık görülen belirti de genital bölgede oluşan
siğillerdir. Toplumda yüzde 1 oranında görülmekte iken 20’li
yaşlarda bu oran yüzde 7’lere kadar çıkmaktadır. Yapılan
çalışmalarda, toplumun %60-70’inin hayatlarının bir döneminde
HPV ile karşılacağı tahmin edilmektedir. Bulaştırıcılığının
çok yüksek olması HPV sıklıklığının tahminin çok üzerinde
olduğunu düşündürmektedir.
Cinsel
aktivitesi olan kadınların %20 ile %40’ının HPV ile enfekte
olduğu tahmin edilmektedir.
Rahim
Ağzı Kanseri Tarama Testleri Nelerdir ?
Smear
testi 1940’lı yılların sonundan itibaren tüm dünyada
kullanılan ve gerçekten de rahim ağzı kanserinden ölümleri
neredeyse %50 azaltmış olan bir testdir.
Dolayısıyla da günümüzde hala değerini korumaktadır.
Servikal
smear testindeki amaç rahim ağzındaki değişiklikleri önceden
tespit etmek ve sonrasında daha ileri yöntemlerle kanser öncüsü
lezyonu tanımlamaktır.
Servikal
smear testinin rahim ağzı kanseri riskini ancak
%50 oranında azaltmış olması diğer yarısının da
atlanabildiğini işaret ediyor. Dolayısıyla bizim daha hassas,
daha özgün bir teste ihtiyacımız var.Bu
test de HPV DNA testidir.
HPV
DNA testindeki amacımız da yüksek riskli HPV tiplerini taramak ve
varlığında gereğinde ileri yöntemlerle kanser öncüsü
lezyonların gelişip gelişmediğini araştırmaktadır. Bu nedenle
servikal kanser tarama testleri (servikal smear, HPV testi) çok önem
taşımaktadır.
Servikal
smear testi jinekolojik muayene esnasında rahim ağzına bir
sürüntü yapılarak alınan hücrelerin mikroskopla incelenmesiyle
yapılan bir testtir.Smear testi için numune alım süresi yaklaşık
olarak 2-3 dakikadır. İşlem sonrası rahatlıkla günlük
yaşantınıza dönebilirsiniz. Ağrısız ve acısızdır.
HPV
testi de benzer şekilde alınan, rahim ağzında HPV varlığının
araştırıldığı bir PCR testidir. HPV DNA testi için numune alım
süresi yaklaşık olarak 2-3 dakikadır. İşlem sonrası rahatlıkla
günlük yaşantınıza dönebilirsiniz. Ağrısız ve acısızdır.
HPV
testi eğer siğil mevcut ise uzman doktor tarafından biopsi
şeklinde alınmalı, koruyucu içeren transport tüp içine
konularak laboratuara gönderilmelidir. Erkeklerde siğil yok ise
üretral bölgeden özel swaplarla sürüntü örneği alınarak HPV
DNA testi yapılabilir. Eğer siğil var ise biopsi uzman doktor
tarafından alınarak koruyucu transport tüp içerisine konularak
laboratuvara gönderilir.
HPV
DNA ve servikal smear sonuçlarına göre şüpheli olgular
belirlenir ve bir şüphe varsa kolposkopi denilen ışıklı bir
mikroskop yardımıyla serviks büyütülerek incelenir, gerekirse
şüpheli alanlardan biyopsi alınır.
HPV
taramasında HPV 16 ve 18 çıktığında hastaya mutlaka kolposkopi
yapılması gereklidir.
HPV 16 + çıktığında rahim ağzı
kanseri gelişme riski yaklaşık 450 kat HPV 18 + çıktığında
ise rahim ağzı kanseri gelişme riski yaklaşık 250 kat
artmaktadır. Bu nedenle kolposkopi ile rahim ağzının
değerlendirilmesi gereklidir. Bu tür hastaların uzun dönem
tecrübeli jinekologlarca takip edilmesi gereklidir.
Primer
tarama yani herhangi bir kanser öncesi bir hastalık öyküsü
olmayan bir kadında taramaya 21 yaşında başlamak gerekmektedir.
21 yaşında cinsel olarak aktif bir kadın sadece smear testi ile
taranır. Çünkü bu grupta HPV DNA sıklığı çok fazladır;
dolayısıyla eğer bunlarda da HPV’yi rutin kullanırsak aslında
kendi kendine iyileşecek bir sürü HPV‘yi gereksiz yere saptamış
olur, insanları boşuna strese sokmuş oluruz. Dolayısıyla da boşu
boşuna bir sürü tedavi yöntemi kullanılmasına sebep oluruz
21
ile 65 yaş aralığındaki tüm kadınlarımıza 3 yılda bir
servikal smear testini önermekteyiz. HPV testi ise ideal olarak 30
yaşından sonra yapılmalıdır. Çünkü 30 yaş öncesi HPV
pozitivite oranları yüksektir ve maruziyet sonrası virüsün
vücuttan temizlenme olasılığı da çok yüksektir. Bu dönemde
HPV testi bakmak gereksiz müdahale sayısını artıracak aynı
zamanda hastada da anksiyete oluşturacaktır. 30 yaşından sonra
ise servikal smear ve HPV testi ile kombine taranıp sonucu negatif
gelen hastalarda takibi 5 yılda bire çıkarmaktayız.
Her
Yıl Smear Testi Yapmak Doğru Mu?
Aslında
hiç bir zaman her yıl smear diye bir şey yok ama her yıl smear
testi dünyada sıklıkla kadın doğum uzmanlarının bizlerin
başvurduğu bir yöntem. Neden buna başvuruyoruz? Çünkü smear
testi gerçekten normal olmasına rağmen birkaç yıl içerisinde
kanser olan hastalarımız oluyor ve biz biliyoruz ki smear bütün
hastalıkları yakalayamıyor. Mantığımız şu, hastamızı
düşünüyoruz yani her yıl çağıralım ki bir şeyler
atlamayalım. Ama çalışmalar şunu göstermiş 3 yılda bir
çağırmanızla her yıl çağırmanız arasında çok ciddi bir
fark yok.
Gebelerde
Rahim Ağzı Kanseri Taraması Nasıl Olmalı?
Gebeler
için
özel bir durum teşkil etmiyor; her kadın belli yaş aralıklarına
göre belli sıklıkla taranmalıdır. Eğer gebe bize başvurduğunda
son üç yıl gibi bir yakın zamanda bir smear yoksa smear almak
için gebeliğin bitimini beklemememiz gerekir gebeyken de almamız
gerekir. Yaşı smear gerektiriyorsa smear, HPV DNA gerektiriyorsa
HPV DNA
ile tarayabiliriz
Gebe
iken smear testi alınmasında hiç endişe etmeye gerek yok. Smear
testi gebelikte servikste yani rahim ağzında bir hassasiyet
yaratabilir, ufak kanamalar olabilir. Gebelik süreci yönünden
başka risk yaratmaz sadece gebeyi önceden uyarmanın faydası
olacaktır.
Menapozda
Rahim Ağzı Kanseri Taraması Nasıl Olmalı?
Menopozun
tek başına rahim ağzı kanserini arttırıcı bir etkisi yok
sadece yaşın beraberinde getirmiş olduğu risk artışı var.
Hastanın menopozda olup olmaması rahim ağzı kanser tarama
sıklığını değiştirmez ama kanser tarama testlerinden bir
tanesinde anomali saptandığında hasta menopozda ise bunun altında
bir hastalık çıkma olasılığı daha fazla olabilir, o yüzden
daha dikkatli olmamız lazım.
Eğer
bir kadının 65 yaşına kadar hayatında hiç anormal smear testi
olmamışsa yani aldırdığı bütün smearlar hep temiz çıkmışsa
bundan sonra smear aldırmasına veya HPV DNA testi yaptırmasına
gerek yoktur.
HPV
Vücuttan Atılır mı?
HPV
enfeksiyonlarının çoğu belirti vermeden uzun süreli klinik seyir
göstermektedir. Önceleri HPV vücuda girdiğinde artık hiç
atılamayacağı, kronikleşeceği düşünülmekteydi. Zannedilenin
aksine HPV enfeksiyonlarının %60-70 ‘i 1 yıl içerisinde,
%90’ı 2 yıl içerisinde bağışıklık sistemi tarafından
vücuttan atılmaktadır. HPV virüsünün vücuttan atılması
için bağışıklık sisteminin kuvvetli olması çok önemlidir.
Bağışıklık sisteminin yetersiz olması virüsün vücuttan
atılması önündeki en büyük engeldir. Virüs kana karışmadığı
için kuvvetli bir sistemik bağışıklık yanıt olmamaktadır,
virüs çoğunlukla bölgesel bağışıklık mekanizmaları ile
vücuttan atılır. Vücuttan atılamayan virüs ilerleyen yıllarda
kanser öncüsü lezyonlara neden olabilmektedir.
Eyvah
Eşimde HPV Var !
Erkekte
HPV tespit edildiğinde kadına hemen HPV DNA testi yapılması
gerekmektedir. Test sonucu çıktığında çıkan sonuca göre
tedavi ve takip protokolleri belirlenmelidir. Eğer düşük riskli
HPV tipleri çıkarsa, ya da HPV tespit edilmeze hemen aşı
uygulanmalı ve HPV olan eşin tedavisi bitene kadar çiftler
prezervatif ile korunmalıdır. Yüksek riskli HPV tespit edilirse
kolposkopi yapılmalı gerekirse biyopsi ve sıkı takip protokolleri
ile hasta rahim kanserinden korunmalıdır.
Kadında
HPV tespit edildiğinde erkeğe HPV DNA testi yapıp yapmama konusu
tartışmalıdır. Erkeğe aşı yapılması konusu da halen
tartışılmaktadır. Şu bilinmektedir ki erkeğin 9-26 yaşları
arasında aşılanması viral geçişi önlemekte ve penis, baş
boyun,anal kanal kanserlerinden korumaktadır.
Eşlerden
birinde HPV varlığı çiftler arasındaki ilişkinin sorgulanmasına
neden olmaktadır. Şu bilinmelidir ki HPV çoğunlukla cinsel yolla
bulaşmaktadır. Uzun inkübasyon süresi ve virüsün vücutta uzun
süre saklı kalabilmesi nedeni ile virüs çiftlerin
birlikteliklerinden önce vücuda alınmış olabilir. Erkek şu anki
ilişkisinden önce virüsü almış ve şimdiki partnerine/eşine
bulaştırmış olabilir. Kadınlarda İlk enfeksiyonun bulguları
bazen çok hafif seyrettiği için hiç fark edilmemiş olabilir ve
şu anda meydana gelen lezyon ilk enfeksiyonun tekrarı olabilir.
Çiftlerin
birbirini suçlamadan önce bu ihtimallerin de söz konusu
olabildiğini bilmesi gerekir
Öncelikle
bile bile şüpheli olabilecek bir ilişkiye girmeyin. Partnerinizde
HPV olup olmadığını bilmiyorsanız HPV ile karşılaşma riskiniz
partner başına yaklaşık %15-25 olarak tahmin edilmektedir.
Şüpheli bir ilişki bulaş olup olmadığını anlamak için
ilişkiden 1 hafta sonra HPV DNA testi yaptırmanızı öneririz. HPV
bulaşmış ise virüsün tipine göre takip ve tedavi protokolü
şekillenir.
HPV
Nasıl Bulaşır ?
En
sık bulaş şekli cinsel temas dır. Vajinal ilişki dışında anal
ve oral ilişki ile de bulaşabilmektedir. Cilt temasıyla da
bulaştırıcılık olduğundan, prezervatifin kapatmadığı diğer
genital deri alanlarından da bulaşabilmektedir. Yani prezervatifin
HPV ye karşı yüzde yüz koruduğunu söylemek imkansızdır.
Cansız yüzeylerden bulaş gösterilmemiş olsa da, viral yükün
yoğun olduğu nesnelerle (iç çamaşırı, havlu, vs) uzun süreli
cilt maruziyetinde HPV bulaşının olabilmektedir. Yanaktan
öpüşmekle HPV bulaşmaz.
Genital
HPV' nin cinsel olmayan bulaşma şekli tartışmalı bir konudur.
Cinsel olarak deneyimsiz genç kadınlar arasındaki çalışmaların
çoğu (Andersson-Ellström ve diğerleri, 1994; Dillner ve
diğerleri, 1999) HPV'nin cinsel olmayan bulaşmasının nadir ancak
mümkün olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte, bir dizi çalışma
HPV'nin zaman zaman cinsel aktivite dışındaki yollarla da
bulaşabileceğini bildirmiştir. Olası cinsel olmayan yollar
arasında dikey bulaşma, fomitler (parazit ya da mikrop gibi
enfeksiyon etkenlerini taşıyabilen herhangi bir cansız obje. Deri
hücreleri, saç telleri, giysiler ve ortak kullanılan yataklar
bulaş kaynağı olabilir.) ve cilt teması bulunur (Pao ve ark.,
1992; Cason ve ark., 1995; Winer ve ark., 2003, Mindel ve Tideman,
1999; Frega ve ark. 2003). Ağda ile bulaş olması mümkündür ama
nadirdir. Ağda, virüsün içinde yerleştiği canlı hücreleri
ciltten alıp, bir sonraki ağda işleminde tahriş ettiği cilt
bölgesine ekim yaparak virüsü bulaştırma riski taşır. O
nedenle eğer ağda yapılacak ise bunların kişiye özel olmasına
dikkat edilmelidir.
HPV
Nasıl Tedavi Edilir ?
HPV
virüsünün şu anda bir ilaç tedavisi yoktur. Ancak HPV’nin yol
açtığı lezyonlar tedavi edilmektedir. HPV siğil yaptı ise
siğiller; yüksek dereceli hücre çoğalması yaptı ise bu
lezyonlar tedavi edilmektedir. Vücudun savunma sisteminin
aktivitesini artıran bazı ilaçların HPV’nin vücuttan
atılmasını kolaylaştıracağı iddia edilmektedir fakat bu
konudaki araştırmalar halen devam etmektedir. Şu an için HPV
virüsününün ilaçla tedavisi mümkün değildir.
HPV
Virüsü
Kadınlarda Hangi Hastalıklara Yol Açar?
Vulvar,
vajinal, servikal (rahim ağzında), orofarengeal (ağız ve boğazda)
siğiller
rahim ağzı, vajina ve vulvada kanser öncüsü
(preinvaziv) lezyonlar (CIN 1,2,3, VIN 1,2,3, VaIN 1,2,3)
Rahim
ağzı kanseri, vulva kanseri, vajina kanseri, anal kanser,
orofarinks kanserine yol açabilmektedir.
HPV
Normal Doğuma Engel midir ?
Aktif
HPV enfeksiyonu geçiren kadınlarda normal doğum sırasında
bebeğin oral florasına bulaşıp larinksdeki ses tellerine hpv
bulaşabilir ve nadir görülen ve bebekte laringeal papillomatozis
denen bir hastalığa sebep olabilir .Fakat bulaşma oranı düşüktür.
HPV
ve Rahim Ağzı Kanseri
Papillomavirüslerinin
kanserojen olduğu ilk defa 1930 yılında gösterilmiştir. HPV’nin
rahim ağzı kanserinin ana sebebi olduğu ancak 1990’lı yıllarda
ispatlanabilmiştir.
Serviks
(rahim ağzı) kanserine yol açabilen yaklaşık 15 HPV tipi
mevcuttur ve bunlar “yüksek riskli HPV tipleri” olarak
tanımlanır. HPV tip 16 ve 18 pek çok yerde olduğu gibi Türkiye’de
de servikal kanserlerle ilişkili en sık görülen iki yüksek risk
HPV tipidir.
HPV
ile ortaya çıkan enfeksiyon serviks kanserinde majör etken olarak
görünmektedir. Olguların neredeyse tamamında (%99) bu virüs
tespit edilmiştir. Serviks kanseri, uzun süren, inatçı yüksek
riskli HPV enfeksiyonu sonucu oluşmaktadır. Yüksek riskli HPV
tipleri aynı zamanda vulvar, vajinal ve anal kanserlerle de
ilişkilendirilmiştir.
Türk
Jinekolojik Onkoloji grubunun 12 merkezden verileri toplayarak yapmış
olduğu analiz sonucunda 6388 olguda HPV pozitifliği %25 olarak
saptanmıştır. Smear sonucu normal olanlar arasında HPV
pozitifliği oranı %27 olarak saptanmıştır. Smear sonucunda
anormallik olan kişilerde HPV pozitiflik oranı %50.2 olarak
bulunmuştur. Smear sonucu anormal olan grupta en sık saptanan HPV
tipi HPV Tip 16'dır (%46). Smear sonucu normal olan grupta ise %26.8
oranı ile en sık HPV Tip 16 saptanmıştır. En sık görülen HPV
tipleri sırayla HPV Tip 16 (%32), HPV Tip 6 (% 17), HPV Tip 11 (%9),
HPV Tip 18 (%8), HPV Tip 31 (%6), HPV Tip 51 (%5) ve HPV Tip 33’tür
(%3).
Prekanseröz
( Kanser Öncüsü) Lezyon Nedir?
HPV’
nin kansere yol açması öncelikle hücresel düzeyde
değişikliklerle başlar. Bu değişikliklere prekanseröz lezyonlar
demekteyiz.
Prekanseröz
lezyon, tedavi edilmediği takdirde lezyonun derecesine göre
kanserleşme ihtimali olan dokuları ifade etmektedir. Serviksteki
böyle lezyonlara servikal intraepitelyal neoplazi veya kısaca CIN
denir. Smear
ve/veya HPV testinde ortaya çıkan şüphe üzerine yapılan
kolposkopik değerlendirmede alınan biyopsinin patolojik
incelemesinde tespit edilmektedirler. Bu lezyonlar düşük dereceli
(CIN I) ve yüksek dereceli (CIN II-III) lezyonlar olmak üzere ikiye
ayrılmaktadırlar.
Serviks kanseri gelişme riski CIN derecesi
ile ilişkilidir.
CIN
I’ler çoğu kez hiçbir tedavi verilmeden normale dönebilmektedir.
CIN I’den kanser gelişme riski çok düşüktür. Bu nedenle
biyopsiyle CIN I tanısı konmuş hastalarımıza herhangi bir
cerrahi müdahaleye gerek duymadan sadece takip öneriyoruz.
Ancak
CIN II ve III eğer tedavi uygulanmaz ise yıllar boyunca ilerleme
gösterip kansere dönüşebilir. CIN II ve III’ün ne kadarının
kansere döneceğini net olarak bilemediğimiz için tedavisiz izlem
kabul edilemez.
Prekanseröz
Lezyonlar Nasıl Tedavi
Edilmektedir?
Prekanseröz
lezyonlardan düşük dereceli olan CIN I de yaklaşım tedavisiz
takiptir. 2 yıl üst üste tekrar ederse müdahale gerekmektedir.
Ablatif (rahim ağzını destrükte eden) yöntemler de
kullanılabilmektedir (kriyoterapi, lazer vs).
İstisna
olarak 24 yaş altı grupta tecrübeli bir kolposkopist tarafından
sık aralıklarla takip önerilmektedir. Gebelerde de yüksek kanser
şüphesi mevcut değilse işlem doğum sonrasına ertelenmektedir.
CIN
II ve III lezyonları mutlaka tedavi edilmelidir. Bu tür yüksek
dereceli lezyonlar tedavi edilmezse rahim ağzı kanserine dönüşme
olasılığı yüksektir. O nedenle CIN II ve III de rahim ağzında
lezyonu da içine alacak şekilde kanserin gelişme ihtimali en
yüksek olan alanın (transformasyon zonu) çıkarıldığı bir
müdahale gerekmektedir. Bu müdahaleler LEEP veya soğuk konizasyon
olarak ayrılmaktadır.
CIN
(SIL) dereceleri arasında geçiş yıllar alan bir süreçtir. Bir
kişide aynı anda farklı hücresel değişiklikler de bir arada
olabilmektedir. Rahim ağzının bir kısmında CIN III bir kısmında
CIN II ya da CIN I birlikte gözlenebilmektedir. CIN III olduktan bir
sonraki aşamada hücresel değişiklikler artık bazal membran
tabakasına ulaşır ama burayı aşmaz ve karsinoma in situ
dediğimiz durum meydana gelir. Karsinoma in situ demek rahim ağzı
kanserine artık çok yakınsınız demektir. Bu aşamadan bir
sonraki aşama artık kanser hücrelerinin bazal membranı aşması
ve rahim ağzı kanserinin gelişmesidir.
LEEP Nedir ?
Loop
ismi verilen ucunda elektrik akımını ileten yarım halka şeklinde
tel bulunan elektrokoter yardımıyla rahim ağzının bir kısmının
çıkarılması işlemidir. Uygulaması kolay ve güvenli bir işlem
olup, çok iyi sonuçlar verir.
Soğuk
Konizasyon Nedir ?
Rahim
ağzının bir kısmının gerekli işlemler sonrası direk bistürü
kullanılarak çıkarılması işlemidir. Oldukça güvenli ve iyi
sonuç veren yöntemlerden birisidir. Anomalinin yeri ve büyüklüğüne,
hastanın yaşına göre bir tedavi yöntemi yerine diğeri
seçilebilir.
Tüm
tedavi yöntemleri büyük oranda başarılıysa da, günümüzde
LEEP en yaygın ve güvenli kullanılan tedavi seçeneğidir.
Cerrahi işlem sonrası anestezinin (lokal veya genel) etkisi
geçtikten sonra kramp şeklinde hafif bir ağrı hissedilebilir.
Ağrıyı gidermek için ağrı kesiciler kullanılabilir. Eğer LEEP
uygulandıysa tedavi sonrası bir süre lekelenme tarzında kanama
olabilir. Bu genelde 2 hafta sonra geçer, ancak 4-6 haftaya kadar
uzayabilir. Kanama miktarı fazla olmamalıdır ve zaman içinde
azalması gerekir. Tedavi sonrası 4 hafta cinsel ilişki yasaktır.
Aynı zamanda bu sürede tampon da kullanılmamalıdır.
CIN
II ve III’ de Cerrahi Sonrası Takip Nasıl Olmaktadır?
Yüksek
dereceli lezyon yönünden negatif sınırlara sahip hastalar rutin
taramaya dönmeden önce 2 negatif test elde edilene kadar 6 aylık
aralar ile servikal smear ve/veya kolposkopi ile takip
edilmelidirler. Çünkü
CIN II ve III’ün tekrarlama riski vardır . Bu sebeple LEEP
işlemi sonrası hastaların mutlaka düzenli takibi gereklidir.
Tedavi
sonrası HPV DNA testi de takipte kullanılabilmektedir. Geçmeyen
HPV pozitifliği varsa kolposkopik değerlendirme önemlidir. Cerrahi
sonrası sınırlar pozitif ise 3-4 ay sonra tekrar eksizyon işlemi
gerekmektedir.
CIN
II ve III Olan Hastalar Gebe Kalabilir Mi ?
CIN
II ve III tedavi edildikten sonra hastalar gebe kalabilir ve doğum
yapabilir. Ama smear ve HPV takibini mutlaka düzenli yaptırmak
gereklidir. Gebe iken smear testi alınmalıdır ve gebe iken smear
alınmasının gebelik üzerine herhangi bir zararı yoktur.
CIN
II ve III Geçiren Hastaların Doğum Şekli Nasıl Olmalı ?
HPV
‘ye bağlı CIN II ve III geçiren hastaların doğum şeklinin ne
olması gerektiği konusu uzun zamandır tartışılan bir konudur.
Eskiden HPV’ye bağlı lezyonları olan hastaların bebeğe HPV
bulaşmasını önlemek için sezaryen ile doğurması önerilirken
son zamanlarda normal doğum yapılmasının da mümkün olduğu
bebeğe bulaşma olasılığının düşük olduğu vurgulanmaktadır.
Yine de doğum şekline aile ile birlikte karar verilmelidir.
CIN
II ve III ne kadar sürede rahim ağzı kanserine dönüşür ?
Onkolojik
HPV tipleri vücuda alındıktan sonra rahim ağzı kanseri
oluşuncaya kadar geçen süre 5-15 yıl arasında değişir. Bu
sebeple düzenli jinekolojik kontrole giden; smear ve HPV testini
yaptıran hastalarda rahim ağzı kanserine dönüşmeden erken tanı
ile LEEP veya konizasyon işlemi ile kanser olması önlenir.
ASCUS
Nedir?
Smear
alındıktan sonra bazen sonucunuz ASC-US (askus) şeklinde
gelebilir. ASC-US Atypical Squamous Cells of Udetermined Significance
kelimelerinin kısaltılmış halidir ve mikroskopta izlenen epitel
hücrelerinin bazı değişiklikler gösterdiğini, bu
değişikliklerin kanser öncüsü mü (displazi) yoksa iltihabi bir
değişiklik mi (inflamasyon) olduğunun anlaşılamadığı anlamına
gelir. Yani patoloji uzmanı mikroskopta bazı hücreler görür ama
bu hücreler displazi mi yoksa inflamasyon mu net olarak belli
değildir. Bu durum ASC-US olarak isimlendirilir. ASC-US sonucu çıkan
hastalara öncelikle antibiyotik tedavisi verilir ve iltihabi
reaksiyon ihtimali ortadan kaldırılır.
ASC-US
tanısı konulan hastalar antibiyotik sonrası tekrar
değerlendirildiğinde son tanı en sık olarak squamoz metaplazi ve
HPV ile ilişkili lezyonlar çıkar. ASC-US olan hastalarda bir diğer
yaklaşım HPV DNA tiplendirilmesidir. Biyopsi sonucu CIN II ve III
olan hastaların %38’inde smear sonucu ASC-US tur. Sonucu ASC-US
çıkan hastalar kendi haline bırakılırsa % 68.19’u normale
döner, %7.13’ü HSIL’ e ilerler, %0.25’i ise kansere dönüşür.
LSIL (CIN I) sonucu gelen hastaların %83 kadarında HPV pozitifliği
vardır. LSIL (CIN I) olan hastaların %40-55’inde beraberinde HSIL
(CIN II-CIN III) bulunabilmektedir.
Kolposkopi
Serviksin
yani rahim ağzının detaylı incelenmesi gereken durumlarda, rahim
ağzının 15 ile 40 kat arası büyütülerek rahim ağzındaki
lezyonların detaylı incelenmesi işlemine verilen isimdir.
Bu
işlemde kullanılan görüntüleme cihazının adı kolposkop’dur.
Kolposkop parlak ışıklı bir dürbündür. Mercek fokus uzaklığı
20-40 cm kadardır, böylece muayene sırasında hekimin işlem
yapmasına da yetecek uzaklık sağlanabilmektedir. Son yıllarda
kolposkoplar da çok değişmiş ve modernleşmiştir. Yeni
kolposkoplarda, kan damarlannın daha iyi görülmesini sağlayan
yeşil filtre, fiber optik yüksek aydınlatma gücüne sahip ışık
kaynağı (Halojen, LED) bulunmaktadır.
Servikal
smear testi ile alınan hücreler sitoloji
denilen
bir
laboratuar metodu ile
incelenerek ,
dökülmüş hücrelerdeki morfolojik değişiklikleri
değerlendirilir.
Kolposkopi ise bir klinik yöntemdir, dokudaki metabolik ve
biokimyasal değişiklikleri yansıtan terminal vasküler ağdaki
değişmeleri değerlendirir. Serviks kanseri ve öncü lezyonlarının
tanısında kolposkopiyle yönlendirilmiş rahim ağzı biyopsisi
altın standarttır ve tek kesin tanısal testtir. Kolposkopi
doktorun biyopsiyle elde edeceği histolojik tanıyı önceden tahmin
etmesine yardım eden bir basamak tekniği olarak düşünülmelidir.
Smear’in
yalancı negatif ve yalancı pozitif oranlarının anlamlı derecede
yüksek olması ve körlemesine alınan servikal biyopsilerin küçük
lezyonları atlaması nedeniyle anormal alanların ve diğer
yöntemlerle gözden kaçabilecek lezyonların direkt olarak
gözlenmesi kolposkopinin en önemli avantajıdır.
Normalde
kolposkopi için herhangi bir ameliyathane şartına gerek yoktur.
Kolposkopun olduğu muayenehane şartlarında rahatlıkla
yapılabilir. Herhangi bir anestezi işlemine de gerek yoktur. Ancak
bazı hastaların kişisel özellikleri nadiren de olsa buna müsade
etmeyebilir. Bu tip durumlarda gerçekten anestezi vermek
gerekebiliyor. En fazla lokal anestezi yapılabilir çünkü
kolposkopinin sonuna genellikle eklediğimiz Endoservikal Küretaj
işlemi vardır. Bu işlem bir miktar rahatsızlık verebilir. Onun
için lokal anestezi verilmesi genellikle yeterli olur.
Kolposkopinin
bir riski var mıdır?
Kolposkopi
sırasında milimetrik biyopsiler alıyoruz dolayısıyla riski yok
denecek kadar azdır. Oradan bir enfeksiyon ya da ciddi bir kanama
riski yok denecek kadar azdır. Ve hatta gebelerde bile yapılabilir.
Bir gebede anormal veya yüksek derecede anormal bir smearle
karşılaştığımız durumlarda gebelerde de rahatlıkla kolposkopi
ve biyopsi yapıyoruz. Gebelerde yapmadığımız tek şey
endoservikal kanal küratajıdır. O gebeliğe zarar verebilir, onu
kesinlikle yapmıyoruz ama bunun haricinde kolposkopik biyopsiyi
rahatlıkla bir gebeye bile uygulayabiliriz.
Smeari
normal olmasına rağmen HPV saptanmış bazı hasta gruplarına da
kolposkopi yapıyoruz. Örneğin ( burada tiplendirmenin de çok
büyük önemi var), smeari tamamen normal olmasına rağmen HPV 16
veya 18 gibi çok yüksek riskli bir HPV varsa kolposkopi yapıyoruz.
Ancak,16 ve 18 dışındaki yüksek tipler varsa ve smeari tamamen
normalse bu hastaya biz kolposkopik biyopsi yapmadan 1 yıl süre
verebiliriz. Bu bir yıl sonunda hala HPV’si pozitifse ya da smeari
normalken anormalleşmişse o zaman kolposkopi yapmak gerekiyor.
Ne
Zaman Kolposkopi Yapılır?
- Anormal smear sonucunda
- Yüksek riskli HPV varlığında
- İlişki sonrası kanama durumunda
- Kanlı vajinal akıntı mevcutsa
- Sürekli yetersiz smear geliyorsa
- Keratinize hücre varlığında
- Uygun tedaviye rağmen sürekli inflamatuar hücre gelen smear sonuçları
- Çıplak gözle serviks-vajen kanseri şüphesi
- CIN öykülü hastada takip amaçlı
- Vulvar veya vajinal kanser/kanser öncüsü lezyon varlığında kolposkopi yapmak gerekmektedir.
Rahim
Ağzı (Serviks ) Kanseri
Serviks
(rahim ağzı) kanseri önlenebilir ve erken tanı imkanı olan bir
kanser olduğu için, tüm kanserler arasında özel bir yere
sahiptir.
Kadın
Doğum ihtisasını tamamladıktan sonra, kadın bir hekim olarak hem
kendimin hem de tüm hastalarımın öncelikle serviks (rahim ağzı)
kanserine yakalanmamaları için mücadele vermekteyim. Bu hastalığın
farkındalığını arttırmak için tüm muayeneler öncesinde
hastalarıma rahim ağzı kanseri tarama testlerini yaptırıp
yaptırmadıklarını sormakta, tarama yaptırmayanlara neden
yaptırmaları gerktiğini anlatmaktayım.
Serviks
kanseri, rahim ağzının yani uterusun (rahimin) vajinaya açılan
boyun kısmının kötü huylu hastalığını ifade etmektedir.
Dünya üzerinde her 2 dakikada bir kadının ölümüne neden
olmaktadır. Dünya genelinde meme ve akciğer kanserinden sonra
kanserden ölümlerin 3. nedeni, olmakla beraber 45 yaş altı
kadınlarda en sık görülen 2. kanser türüdür. Serviks kanseri
Türkiye’de en sık görülen 8. kanser türüdür. Yaş dağılımına
baktığımızda 35-39 ve 60-64 yaşlarında görülme sıklığında
artış olmaktadır.
Serviks
(Rahim Ağzı) Kanseri Belirtileri
Rahim
ağzı kanseri
erken evrelerde herhangi bir semptom vermeyebilir bu durumda ancak
düzenli kontroller ve tarama testleri ile saptanabilir. İlerleyen
safhalarda en
sık kanlı,kokulu
akıntı, ilişki sonrası kanama, düzensiz kanama, menopoz sonrası
kanama şeklinde kendini belli eder. Hastaların %28’i anormal
smear bulguları ile başvurur. Mesane,
bağırsaklar, akciğerler ya da karaciğere yayılmış çok ileri
düzeydeki serviks kanseri vakalarında, özellikle ağrı kesicilere
kısa süreli cevap veren bel sırt ağrısı, kemik ağrısı ve
kendiliğinden gelişebilen kırıklar, yorgunluk, halsizlik,
vajinadan istemsiz olarak idrar ve dışkı kaçırma, bacak ağrısı,
iştah kaybı, şişmiş ayak ve ayak bilekleri, kilo kaybı gibi
bulgular ortaya çıkabilir.
Serviks
(Rahim Ağzı) Kanserinde Tedavi
Tedaviyi
etkileyen en önemli faktör hastalığın yayılım düzeyi yani
evresidir. Serviks kanserinde hastalığın klinik evresine göre;
cerrahi, radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemoterapiden biri veya
uygun olan kombinasyonları kullanılmaktadır. Hastanın yaşı,
performansı, yaşam beklentisi, çocuk isteği de tedaviyi
planlamada etkili diğer faktörlerdir.
Rahim
Ağzı (Serviks ) Kanseri Nedenleri HPV
enfeksiyonu
Sigara,
Erken
yaşta cinsel ilişkiye başlamış olmak,
Çok
sayıda cinsel partner,
Yüksek
riskli erkek partner,
Cinsel
yolla bulaşan hastalık öyküsü,
Kötü
beslenme,
İleri
yaş,
Çok
sayıda doğum, Bağışıklık sisteminin baskılanması,
Ailede
serviks kanseri öyküsü olması diğer önemli faktörlerdir.
Çoğu
serviks kanseri olgusuna bakıldığında hastaların daha önce hiç
servikal smear aldırmadıkları görülmektedir. Düzenli
servikal smear test ve/veya HPV testi yaptıran kadınlarda serviks
kanseri görülme olasılığı çok çok azalmaktadır. Serviks
(Rahim Ağzı) Kanserinden Korunma
Kanserden
korunmak için öncelikle erken tanıyı sağlayan tarama
yöntemlerinin kullanıldığı (HPV DNA testi, servikal smear),
düzenli jinekolojik muayeneden geçmek çok önemlidir.
Ayrıca
tek eşlilik, kondom kullanımı, sigara içilmemesi gibi serviks
kanseri gelişim riskini azaltan önlemler korunmada önemli yer
tutmaktadır.
Çok
önemli diğer bir konu da HPV aşılarıdır. Primer korunmada
profilaktik HPV aşıları çok önemli yer tutmaktadır. HPV
Aşıları Rahim
ağzı (serviks) kanseri ile human papilloma virüs (HPV) arasındaki
ilişki kesinlikle gösterildikten sonra, bütün enfeksiyöz
hastalıklarda olduğu gibi aşı gündeme gelmiştir. Düşüncenin
temeli, HPV enfeksiyonu gelişmesini engelleyerek, sebep olduğu
rahim ağzı (serviks) kanseri sıklığını azaltmak, hatta
difteri, polio gibi enfeksiyöz kökenli hastalıklarda olduğu gibi
‘eradike’ etmektir.
Aşılama
ile sağlanmak istenen primer korunmada amaç enfeksiyon alınmadan
önce tedbir almak, enfeksiyöz ajan vücuda girdiği anda aşının
sağladığı bağışıklık sistemi ile ajan veya fonksiyonlarının
ortadan kaldırılmasıdır. Bu durumu sağlayan aşılara proflaktik
aşılar demekteyiz. Proflaktik aşının hedef kitlesi human
papilloma virüs almamış insanlardır ve aşıyla gelecekteki
muhtemel HPV enfeksiyonlarından, dolayısıyla sebep olduğu rahim
ağzı (serviks),vulva, vajina, oral ve anal kanserlerden korunma
amaçlanmaktadır. Fakat, HPV testi pozitif olan hastalarda aşının,
hastada olmayan ve aşı içersinde bulunan diğer suşlara karşı
da belirgin koruma sağladığı gösterilmiştir.
HPV
rahim ağzı kanserlerinin hepsinden sorumlu bir virüstür. Yani
rahim ağzı kanseri eşittir HPV virüsü diyebiliriz. Başka bir
deyişle HPV olmadan rahim ağzı kanseri de olamaz. Dolayısıyla
HPV’ ye karşı aşılanılarak rahim ağzı kanserinden de
kurtulmak gerçekten ispatlanmış bir programdır.
Primer
korunmada şu an dünyada mevcut olan 3 aşı mevcuttur. İkili
(bivalan), dörtlü (kuadrivalan) ve dokuzlu (nanovalan) HPV aşıları.
İkili
(Bivalan) aşı tüm dünyadaki rahim ağzı (servikal) kanserlerinin
%70’inden sorumlu en onkojenik tipler olan HPV tip 16 ve 18 ‘e
karşı geliştirilmiştir. Hpv 16 ve 18’e bağlı serviks, vulva,
vajina, anüs, penis ve orofarinks kanserlerinin önlenmesi amacıyla
endikasyon almıştır. Dörtlü (kuadrivalan) aşıda ise HPV 16 ve
18’e bağlı kanserlerin önlenmesine ek olarak, genital siğillerin
ve rekürren respiratuar papillomatozisin en önemli sebebi olan HPV
tip 6 ve HPV tip 11’e karşı da koruyuculuk mevcuttur. Dokuzlu
aşıda da ek olarak HPV
tip 31,
33, 45, 52 ve 58’e
karşı da koruyuculuk bulunmaktadır.
FDA
(U.S. Food and Drug Administration) ve ACIP (Advisory Commitee on
Immunization Practices) tarafından önerilen grup, 9 yaşından
başlamak üzere ideali 11-12 yaş kız ve erkek çocuklarıdır. 26
yaşa kadar her iki grupta da yüksek etkinlik elde edildiğini
bilmekteyiz. 2018 yılında FDA, dörtlü aşı çalışmalarından
elde edilen verilerle immünojenisite ve güvenlik yönlerinden 24-45
yaş arası kadın ve erkek HPV aşısı çalışmalarını
değerlendirmiş ve aşı yaş grubunu 9-45 olarak genişletmiştir.
Yani çalışmalardan 45 yaşına kadar HPV aşılarının
etkinliğinin gösterildiğini görmekteyiz. Fakat ideal olanın yani
en yüksek etkinliğin HPV ile karşılaşmadan erken dönemlerde
yapılan aşı ile sağlandığını bilmekteyiz.
Önceki
3 dozluk dörtlü ya da ikili aşılama sonrası ek dokuzlu aşı
uygulaması günümüzde önerilmemektedir. Bununla birlikte, ikili
mi dörtlü mü olduğu bilinmeyen, yarım kalmış HPV aşılaması
durumlarında her iki cinsiyet için de herhangi bir HPV aşısı
güvenle uygulanabilmektedir.
Gebelikte
HPV aşısı yapılmış olgular çok az sayıda olup bu olgularda
konjenital anomali veya gebelik komplikasyon sıklığı artmamıştır.
Tesadüfen gebe iken HPV aşısı olanlarda gebeliği sonlandırmaya
gerek yoktur. Hiçbir yan etki görülmemiş olmasına rağmen,
gebelerde HPV aşısının uygulanması önerilmez ama aşıya devam
edilmemelidir. Emzirme döneminde aşı uygulanabilir.
HPV
alındıktan sonra aşılama yapılabilir fakat aşının içindeki
en az bir tipe karşı etkinliğinin olmadığı veya azaldığı
bilinmelidir.
İmmün
bellek çalışmaları ile matematik modellemeler yapılarak aşının
koruyuculuğunun en az 20 yıl devam edeceği öne sürülmektedir.
Yalnız şu nokta unutulmamalıdır, aşı mevcut enfeksiyona ve
hastalığa karşı etkili değildir, aşılama mevcut enfeksiyonun
temizlenmesini hızlandırmaz. HPV aşılarının servikal kanser
olgularının %70 inden fazlasından sorumlu tiplere karşı (tip 16
ve 18) etkinliği (9 lu aşıda %90 lara varan) etkilidir. Ancak
aşılanmış kadınların yine de aşılanmamışlar gibi rutin
Smear ve DNA testlerine devam etmelerini öneriyoruz çünkü aşı
sadece belli bir HPV tipini kapsıyor. Bütün HPV tiplerini
kapsayan bir aşı şu anda elimizde yok.
Cinsel
ilişkiniz varsa aslında HPV virüsünden % 100 korunamazsınız.
Ama korunmak için tek eşli olmak en önemli korunma faktörlerinden
bir tanesidir. Bunun haricinde prezervatif kullanmak riski bir miktar
azaltır ama sıfırlamaz. Çünkü HPV virüsü erkekte penis ve dış
genital cildin hepsinde barınabilir, kadında da aynı şekildedir.
Sadece prezervatifin koruduğu ciltte olmayacağı için riski bir az
azaltır ama %100 engellemez. Başka da bir korunma yöntemi yoktur.
HPV
enfeksiyonunun erkeklerde genital siğiller, respiratuar
papillomatozis, anogenital, penil ve oral kanserlere de yol
açabildiği açıkça ortaya konmuştur. Erkeklerle ilgili temel
endişelerden biri taşıdıkları hastalık yüküyle cinsel yolla
virüsü kadınlara geçirmeleri ve bu şekilde kadınlardaki serviks
kanserinin indirekt nedeni olmalarıdır. Anal kanser gelişme riski
ise, özellikle erkeklerle anal ilişkiye giren erkeklerde daha
yüksektir. Bu belirtilen hastalıkların önlenmesi amacıyla
erkeklerde de aşılama kavramı ortaya çıkmıştır. HPV
Doz Şeması 2014’te
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 15 yaştan küçük adölesanlarda ≥
6 ay aralıkla 2 dozluk HPV aşı rejimini onaylamıştır. İki doz
arasındaki sürenin de 12 ayı geçmemesi önerilmektedir.
İkili
aşı için 0., 1. ya da 2. aylar ve dörtlü ve dokuzlu aşı için
0.,1. ve 6. aylar olmak üzere üç doz olarak oluşturulmuştur ve
ideal immün cevap için günümüzde de 3 doz şeklinde uygulanmaya
devam etmektedir. HPV
Aşılarının Yan Etkisi Var Mı? HPV
aşıları ile takip çalışmaları çok dikkatle uygulanmaktadır.
Yapılan çalışmalarda, enjeksiyon yerinde ağrı, şişlik,
kızarıklık ve bazen senkop dışında, istatiksel önemli bir yan
etki gösterilmemiştir. HPV aşısının oturtularak yapılması ve
aşılama sonrası 15 dakika gözlem önerilmektedir. WHO (Dünya
Sağlık Örgütü) ve CDC (Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi) tüm
dünyada > 250 milyon doz uygulamasından sonra HPV aşılarının
güvenliğini onaylamıştır. Siğil
( Kondilom ) Genital
siğiller en sık görülen HPV lezyonlarıdır. HPV virüsü nedeni
ile genital bölge cildinde ya da mukozasında, rahim ağzında, anüs
içinde veya çevresinde, kasıklarda beyaz, açık veya koyu
kahverengi, gri, bazen kırmızı renkte meydana gelen deriden
kabarık lezyonlara genital siğil denir. Bazen de lekeler halinde
izlenirler. Tek olarak görülebileceği gibi birden fazla siğil
bitişik karnabahar şeklinde de görünebilir. Bazen hasta
tarafından ben olarak değerlendirilebilir veya hiç
farkedilmeyebilir. Kaşıntı ve cinsel ilişkide kanamaya sebep
olabilirler. Genital siğilin tıbbi terminolojideki karşılığı
kondilomdur. Bulaştırıcılıkları çok yüksektir. Genital siğil
toplumda çok yaygın gözlenen, çoğunlukla cinsel yolla, nadiren
de cinsel olmayan yollarla bulaşan bir hastalıktır.
Genital
siğillere en sık neden olan HPV tipleri düşük riskli tiplerden 6
ve 11’dir.
Düşük riskli HPV virüsüne bağlı lezyonu
olanlarda eş zamanlı yüksek riskli tiplerin de alınmış olma
olasılığından dolayı HPV DNA testi ve pap smear testi önemli
yer tutmaktadır.
HPV
virüsünün genital siğile sebep olan 40’dan farklı tipi vardır.
Genital
siğiller HPV virüsü vücuda girdikten genellikle 3-4 ay sonra
ortaya çıkarlar. HPV virüsünün kuluçka süresi 2 hafta - 2 yıl
arasında değişmektedir. HPV virüsü kuluçka dönemini
geçirdikten sonra ilk belirtisi kadınlarda vajina çevresinde,
erkeklerde penis ve çevresinde meydana gelen siğillerdir.
HPV
travmaya maruz kalan ciltten bulaştığı için genital siğiller
özellikle ilişki esnasında sürtünmeye daha çok maruz kalan
bölgelerde bulunma eğilimindedir. Bu bölge kadınlarda vajina
girişi ile makat arasındaki bölge, erkeklerde penis başı, sünnet
derisi ve penis köküdür.
Genital
siğiller genellikle ağrısız, kaşıntıya sebep olan, koparılırsa
ya da jiletle kesilirse kanayan, yapıdadır. Çoğalmaya meyilli
olabileceği gibi bazen yıllarca aynı boyutta da kalabilir.
Genital
siğillerin nasıl bir seyir izleyeceği kişinin bağışıklık
yanıtına ve virüsün tipine bağlı olarak değişkenlik gösterir.
Yüksek riskli HPV tipleri düz genital siğillere yol açabileceği
gibi genital siğil olmaksızın da HPV enfeksiyonu gelişmiş
olabilir. Burada HPV virüsü rahim ağzı hücrelerine yerleşerek
gizli kalabilir, uzun yıllar içerisinde serviks kanserine (rahim
ağzı kanseri) sebep olabilmektedir.
Genital
siğil bazen molluscum contagiosum ile karışabilir. Alınacak HPV
DNA testi ile lezyonun genital siğil olup olmadığı kolaylıkla
tespit edilebilmektedir.
Genital
siğil tanısı konduktan sonra hiç vakit kaybetmeden yapılacak
vajinal ve servikal değerlendirme çok önemlidir. Hızlıca
tedavi
aşamasına geçilmelidir. Genital siğil tedavisinde
birçok yöntem mevcuttur. Yöntemlerin ortak özelliği siğili
tahrip etmek üzerinedir. Siğili ve aynı zamanda bazal membranı(
siğilin bulunduğu doku)
yeterince tahrip etmek ilk önceliğimiz olmalıdır. Tahribatı
yaparken aynı zamanda ciltte iz (skar) bırakmadan iyileşmesi
sağlanmalı ve hastaya fazla ağrı hissettirmemelidir. Bütün bu
şartları sağlayan tedavi seçeneği lazerdir. Fraksiyonel
karbondioksit lazer ile genital siğil tedavisi etkinliği
kanıtlanmış, ağrı, tekrar ve iz bırakma ihtimali düşük olan
en etkili tedavi seçeneğidir. Lazer
ile Siğil Tedavisi ( Genital Siğil Tedavisi ) Fraksiyonel
karbondioksit lazer ile siğil dokusunun buharlaştırılması son
derece etkin, başarılı ve tekrar oranı düşük bir tedavi
seçeneğidir. Lazer ışınlarının HPV’li dokuyu buharlaştırma
etkisinden faydalanılır. İşlem öncesi lokal anestezi
gerekebilir. Genital siğil çok yaygınsa lokal anestezi uygulamak
için uygun şartlar yoksa genel anestezi ile de işlem
gerçekleştirilebilir. Yara izi kalma ihtimali, ciltte renk
değişikliği olma ihtimali çok düşüktür. Avantajlarının
yanında lazer cihazın yüksek maliyeti nedeni ile her klinikte
bulunmaması bu yöntemin en büyük dezavantajıdır.
Elektrokoter
ile Siğil Tedavisi ( Siğil Yakma ) Elektrokoterizasyon
(siğil yakma işlemi olarak da bilinir), elektrik akımı ile siğili
yakarak yok etme prensibi ile çalışan bir yöntemdir. Özellikle
dış genital bölgede, penis kökünde, makat çevresindeki küçük
lezyonlar için oldukça iyi bir tedavi seçeneğidir. Ancak skar
dokusu oluşturabilmesinden dolayı tercih edilme oranı
azalabilmektedir. Ayrıca bu yöntemin diğer bir dezavantajı ise
işlem sonrası ağrının fazla olması ve işlem için anestezi
gereksinimidir. İşlem öncesi siğillerin yaygınlığına göre
lokal anestezi ya da genel anestezi yöntemi tercih edilebilir.
Siğiller elektrokoter ile yakılır ve yok edilir. İşlem sonrası
ağrı kesiciler ve lokal etkili kremler kullanılır.
Radyofrekans
ile Siğil Tedavisi Radyofrekans
(radyocerrahi olarak da bilinir) radyo dalgaları aracılığı ile
siğili buharlaştırarak tahrip eder. Vücudun her bölgesinde
güvenle kullanılabilecek bir yöntemdir. Skar dokusu oluşturma
ihtimali çok düşüktür. İşlem öncesi siğillerin yaygınlığına
göre lokal anestezi ya da genel anestezi yöntemi tercih edilebilir.
İşlem sonrası ağrı kesiciler ve lokal etkili kremler kullanılır.
Kriyoterapi
ile Siğil Tedavisi ( Siğil Dondurma ) Bir
dokunun dondurulması dokuda yanık etkisi şeklinde tahribat yapar.
Bu mantıkla siğillere sıvı nitrojen püskürtülmesi siğilin
donması ve siğil dokusunun çürümesine yol açar. Nüks oranı
diğer lokal tedavilerden farklı değildir. Tahribat etkisi sınırlı
olduğu için aynı siğil için birden fazla seansa ihtiyaç
duyulabilir. Kriyoterapi (siğil dondurma) yan etkileri ciltte
kabarma, ülserasyon ile lokal doku yıkımı sonucu enfeksiyon ve
ciltte renk kaybıdır. Nadiren kalıcı yara izi kalabilir.
Gebelikte güvenli olarak kullanılabilir.
İlaç
ile Siğil Tedavisi İlaçlar
(imiquimod ) ve kimyasallar (TCA) ile siğil tedavisinde bir çok
seçenek bulunmaktadır. Bunların bir kısmı immünmodülatör
mekanizma ile bağışıklığı tetikleyerek bir kısmı da siğili
tahrip ederek etki gösterir.
Siğil
tedavisi esnasında cinsel ilişkiye girilmemelidir. Partnerin de
bilgilendirilmesi ve partnerin de genital muayeneden geçmesi
önemlidir. Tedavi sonrası bağışıklık sistemini kuvvetlendiren
takviye besinlerin alınması, düzenli beslenme, sigara
kullanılmaması, stres faktörlerinin azaltılması siğilin
tekrarlama riskini azaltacaktır. Bağışıklık sisteminin zayıf
olması dışında tekrar virüse maruz kalmak da siğillerin
tekrarlamasına neden olmaktadır. HPV
Virüsü Nedir? HPV
virüsü (Human papilloma virus – İnsan papilloma virüsü) 200
den fazla tipi olan zarfsız
bir DNA virüsüdür. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında
bulaştırıcılığı en yüksek olan aynı zamanda en sık görülen
hastalık HPV enfeksiyonudur.
40 dan fazla tipi (özellikle 6 ve 11) genital siğillere neden
olurken yaklaşık 15 tipi de rahim ağzı kanserine sebebiyet
vermektedir. Bu tipler yüksek riskli HPV tipleri olarak
sınıflandırılırlar. Genital siğillere neden olan tipler ise
sıklıkla düşük riskli HPV
tipleri olarak kabul edilirler ve kansere yol açmazlar.
HPV
genellikle belirti vermez, yani hastalarda sıklıkla asemptomatik
seyreder. En sık görülen belirti de genital bölgede oluşan
siğillerdir. Toplumda yüzde 1 oranında görülmekte iken 20’li
yaşlarda bu oran yüzde 7’lere kadar çıkmaktadır. Yapılan
çalışmalarda, toplumun %60-70’inin hayatlarının bir döneminde
HPV ile karşılacağı tahmin edilmektedir. Bulaştırıcılığının
çok yüksek olması HPV sıklıklığının tahminin çok üzerinde
olduğunu düşündürmektedir.
Cinsel
aktivitesi olan kadınların %20 ile %40’ının HPV ile enfekte
olduğu tahmin edilmektedir. Rahim
Ağzı Kanseri Tarama Testleri Nelerdir ? Smear
testi 1940’lı yılların sonundan itibaren tüm dünyada
kullanılan ve gerçekten de rahim ağzı kanserinden ölümleri
neredeyse %50 azaltmış olan bir testdir.
Dolayısıyla da günümüzde hala değerini korumaktadır.
Servikal
smear testindeki amaç rahim ağzındaki değişiklikleri önceden
tespit etmek ve sonrasında daha ileri yöntemlerle kanser öncüsü
lezyonu tanımlamaktır.
Servikal
smear testinin rahim ağzı kanseri riskini ancak
%50 oranında azaltmış olması diğer yarısının da
atlanabildiğini işaret ediyor. Dolayısıyla bizim daha hassas,
daha özgün bir teste ihtiyacımız var.Bu
test de HPV DNA testidir.
HPV
DNA testindeki amacımız da yüksek riskli HPV tiplerini taramak ve
varlığında gereğinde ileri yöntemlerle kanser öncüsü
lezyonların gelişip gelişmediğini araştırmaktadır. Bu nedenle
servikal kanser tarama testleri (servikal smear, HPV testi) çok önem
taşımaktadır. Servikal
smear testi jinekolojik muayene esnasında rahim ağzına bir
sürüntü yapılarak alınan hücrelerin mikroskopla incelenmesiyle
yapılan bir testtir.Smear testi için numune alım süresi yaklaşık
olarak 2-3 dakikadır. İşlem sonrası rahatlıkla günlük
yaşantınıza dönebilirsiniz. Ağrısız ve acısızdır. HPV
testi de benzer şekilde alınan, rahim ağzında HPV varlığının
araştırıldığı bir PCR testidir. HPV DNA testi için numune alım
süresi yaklaşık olarak 2-3 dakikadır. İşlem sonrası rahatlıkla
günlük yaşantınıza dönebilirsiniz. Ağrısız ve acısızdır.
HPV
testi eğer siğil mevcut ise uzman doktor tarafından biopsi
şeklinde alınmalı, koruyucu içeren transport tüp içine
konularak laboratuara gönderilmelidir. Erkeklerde siğil yok ise
üretral bölgeden özel swaplarla sürüntü örneği alınarak HPV
DNA testi yapılabilir. Eğer siğil var ise biopsi uzman doktor
tarafından alınarak koruyucu transport tüp içerisine konularak
laboratuvara gönderilir.
HPV
DNA ve servikal smear sonuçlarına göre şüpheli olgular
belirlenir ve bir şüphe varsa kolposkopi denilen ışıklı bir
mikroskop yardımıyla serviks büyütülerek incelenir, gerekirse
şüpheli alanlardan biyopsi alınır.
HPV
taramasında HPV 16 ve 18 çıktığında hastaya mutlaka kolposkopi
yapılması gereklidir. HPV 16 + çıktığında rahim ağzı
kanseri gelişme riski yaklaşık 450 kat HPV 18 + çıktığında
ise rahim ağzı kanseri gelişme riski yaklaşık 250 kat
artmaktadır. Bu nedenle kolposkopi ile rahim ağzının
değerlendirilmesi gereklidir. Bu tür hastaların uzun dönem
tecrübeli jinekologlarca takip edilmesi gereklidir.
Primer
tarama yani herhangi bir kanser öncesi bir hastalık öyküsü
olmayan bir kadında taramaya 21 yaşında başlamak gerekmektedir.
21 yaşında cinsel olarak aktif bir kadın sadece smear testi ile
taranır. Çünkü bu grupta HPV DNA sıklığı çok fazladır;
dolayısıyla eğer bunlarda da HPV’yi rutin kullanırsak aslında
kendi kendine iyileşecek bir sürü HPV‘yi gereksiz yere saptamış
olur, insanları boşuna strese sokmuş oluruz. Dolayısıyla da boşu
boşuna bir sürü tedavi yöntemi kullanılmasına sebep oluruz
21
ile 65 yaş aralığındaki tüm kadınlarımıza 3 yılda bir
servikal smear testini önermekteyiz. HPV testi ise ideal olarak 30
yaşından sonra yapılmalıdır. Çünkü 30 yaş öncesi HPV
pozitivite oranları yüksektir ve maruziyet sonrası virüsün
vücuttan temizlenme olasılığı da çok yüksektir. Bu dönemde
HPV testi bakmak gereksiz müdahale sayısını artıracak aynı
zamanda hastada da anksiyete oluşturacaktır. 30 yaşından sonra
ise servikal smear ve HPV testi ile kombine taranıp sonucu negatif
gelen hastalarda takibi 5 yılda bire çıkarmaktayız. Her
Yıl Smear Testi Yapmak Doğru Mu? Aslında
hiç bir zaman her yıl smear diye bir şey yok ama her yıl smear
testi dünyada sıklıkla kadın doğum uzmanlarının bizlerin
başvurduğu bir yöntem. Neden buna başvuruyoruz? Çünkü smear
testi gerçekten normal olmasına rağmen birkaç yıl içerisinde
kanser olan hastalarımız oluyor ve biz biliyoruz ki smear bütün
hastalıkları yakalayamıyor. Mantığımız şu, hastamızı
düşünüyoruz yani her yıl çağıralım ki bir şeyler
atlamayalım. Ama çalışmalar şunu göstermiş 3 yılda bir
çağırmanızla her yıl çağırmanız arasında çok ciddi bir
fark yok. Gebelerde
Rahim Ağzı Kanseri Taraması Nasıl Olmalı? Gebeler
için
özel bir durum teşkil etmiyor; her kadın belli yaş aralıklarına
göre belli sıklıkla taranmalıdır. Eğer gebe bize başvurduğunda
son üç yıl gibi bir yakın zamanda bir smear yoksa smear almak
için gebeliğin bitimini beklemememiz gerekir gebeyken de almamız
gerekir. Yaşı smear gerektiriyorsa smear, HPV DNA gerektiriyorsa
HPV DNA
ile tarayabiliriz
Gebe
iken smear testi alınmasında hiç endişe etmeye gerek yok. Smear
testi gebelikte servikste yani rahim ağzında bir hassasiyet
yaratabilir, ufak kanamalar olabilir. Gebelik süreci yönünden
başka risk yaratmaz sadece gebeyi önceden uyarmanın faydası
olacaktır. Menapozda
Rahim Ağzı Kanseri Taraması Nasıl Olmalı? Menopozun
tek başına rahim ağzı kanserini arttırıcı bir etkisi yok
sadece yaşın beraberinde getirmiş olduğu risk artışı var.
Hastanın menopozda olup olmaması rahim ağzı kanser tarama
sıklığını değiştirmez ama kanser tarama testlerinden bir
tanesinde anomali saptandığında hasta menopozda ise bunun altında
bir hastalık çıkma olasılığı daha fazla olabilir, o yüzden
daha dikkatli olmamız lazım.
Eğer
bir kadının 65 yaşına kadar hayatında hiç anormal smear testi
olmamışsa yani aldırdığı bütün smearlar hep temiz çıkmışsa
bundan sonra smear aldırmasına veya HPV DNA testi yaptırmasına
gerek yoktur. HPV
Vücuttan Atılır mı? HPV
enfeksiyonlarının çoğu belirti vermeden uzun süreli klinik seyir
göstermektedir. Önceleri HPV vücuda girdiğinde artık hiç
atılamayacağı, kronikleşeceği düşünülmekteydi. Zannedilenin
aksine HPV enfeksiyonlarının %60-70 ‘i 1 yıl içerisinde,
%90’ı 2 yıl içerisinde bağışıklık sistemi tarafından
vücuttan atılmaktadır. HPV virüsünün vücuttan atılması
için bağışıklık sisteminin kuvvetli olması çok önemlidir.
Bağışıklık sisteminin yetersiz olması virüsün vücuttan
atılması önündeki en büyük engeldir. Virüs kana karışmadığı
için kuvvetli bir sistemik bağışıklık yanıt olmamaktadır,
virüs çoğunlukla bölgesel bağışıklık mekanizmaları ile
vücuttan atılır. Vücuttan atılamayan virüs ilerleyen yıllarda
kanser öncüsü lezyonlara neden olabilmektedir. Eyvah
Eşimde HPV Var !
Erkekte
HPV tespit edildiğinde kadına hemen HPV DNA testi yapılması
gerekmektedir. Test sonucu çıktığında çıkan sonuca göre
tedavi ve takip protokolleri belirlenmelidir. Eğer düşük riskli
HPV tipleri çıkarsa, ya da HPV tespit edilmeze hemen aşı
uygulanmalı ve HPV olan eşin tedavisi bitene kadar çiftler
prezervatif ile korunmalıdır. Yüksek riskli HPV tespit edilirse
kolposkopi yapılmalı gerekirse biyopsi ve sıkı takip protokolleri
ile hasta rahim kanserinden korunmalıdır.
Kadında
HPV tespit edildiğinde erkeğe HPV DNA testi yapıp yapmama konusu
tartışmalıdır. Erkeğe aşı yapılması konusu da halen
tartışılmaktadır. Şu bilinmektedir ki erkeğin 9-26 yaşları
arasında aşılanması viral geçişi önlemekte ve penis, baş
boyun,anal kanal kanserlerinden korumaktadır.
Eşlerden
birinde HPV varlığı çiftler arasındaki ilişkinin sorgulanmasına
neden olmaktadır. Şu bilinmelidir ki HPV çoğunlukla cinsel yolla
bulaşmaktadır. Uzun inkübasyon süresi ve virüsün vücutta uzun
süre saklı kalabilmesi nedeni ile virüs çiftlerin
birlikteliklerinden önce vücuda alınmış olabilir. Erkek şu anki
ilişkisinden önce virüsü almış ve şimdiki partnerine/eşine
bulaştırmış olabilir. Kadınlarda İlk enfeksiyonun bulguları
bazen çok hafif seyrettiği için hiç fark edilmemiş olabilir ve
şu anda meydana gelen lezyon ilk enfeksiyonun tekrarı olabilir.
Çiftlerin
birbirini suçlamadan önce bu ihtimallerin de söz konusu
olabildiğini bilmesi gerekir
Öncelikle
bile bile şüpheli olabilecek bir ilişkiye girmeyin. Partnerinizde
HPV olup olmadığını bilmiyorsanız HPV ile karşılaşma riskiniz
partner başına yaklaşık %15-25 olarak tahmin edilmektedir.
Şüpheli bir ilişki bulaş olup olmadığını anlamak için
ilişkiden 1 hafta sonra HPV DNA testi yaptırmanızı öneririz. HPV
bulaşmış ise virüsün tipine göre takip ve tedavi protokolü
şekillenir. HPV
Nasıl Bulaşır ? En
sık bulaş şekli cinsel temas dır. Vajinal ilişki dışında anal
ve oral ilişki ile de bulaşabilmektedir. Cilt temasıyla da
bulaştırıcılık olduğundan, prezervatifin kapatmadığı diğer
genital deri alanlarından da bulaşabilmektedir. Yani prezervatifin
HPV ye karşı yüzde yüz koruduğunu söylemek imkansızdır.
Cansız yüzeylerden bulaş gösterilmemiş olsa da, viral yükün
yoğun olduğu nesnelerle (iç çamaşırı, havlu, vs) uzun süreli
cilt maruziyetinde HPV bulaşının olabilmektedir. Yanaktan
öpüşmekle HPV bulaşmaz.
Genital
HPV' nin cinsel olmayan bulaşma şekli tartışmalı bir konudur.
Cinsel olarak deneyimsiz genç kadınlar arasındaki çalışmaların
çoğu (Andersson-Ellström ve diğerleri, 1994; Dillner ve
diğerleri, 1999) HPV'nin cinsel olmayan bulaşmasının nadir ancak
mümkün olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte, bir dizi çalışma
HPV'nin zaman zaman cinsel aktivite dışındaki yollarla da
bulaşabileceğini bildirmiştir. Olası cinsel olmayan yollar
arasında dikey bulaşma, fomitler (parazit ya da mikrop gibi
enfeksiyon etkenlerini taşıyabilen herhangi bir cansız obje. Deri
hücreleri, saç telleri, giysiler ve ortak kullanılan yataklar
bulaş kaynağı olabilir.) ve cilt teması bulunur (Pao ve ark.,
1992; Cason ve ark., 1995; Winer ve ark., 2003, Mindel ve Tideman,
1999; Frega ve ark. 2003). Ağda ile bulaş olması mümkündür ama
nadirdir. Ağda, virüsün içinde yerleştiği canlı hücreleri
ciltten alıp, bir sonraki ağda işleminde tahriş ettiği cilt
bölgesine ekim yaparak virüsü bulaştırma riski taşır. O
nedenle eğer ağda yapılacak ise bunların kişiye özel olmasına
dikkat edilmelidir.
HPV
Nasıl Tedavi Edilir ? HPV
virüsünün şu anda bir ilaç tedavisi yoktur. Ancak HPV’nin yol
açtığı lezyonlar tedavi edilmektedir. HPV siğil yaptı ise
siğiller; yüksek dereceli hücre çoğalması yaptı ise bu
lezyonlar tedavi edilmektedir. Vücudun savunma sisteminin
aktivitesini artıran bazı ilaçların HPV’nin vücuttan
atılmasını kolaylaştıracağı iddia edilmektedir fakat bu
konudaki araştırmalar halen devam etmektedir. Şu an için HPV
virüsününün ilaçla tedavisi mümkün değildir. HPV
Virüsü
Kadınlarda Hangi Hastalıklara Yol Açar? Vulvar,
vajinal, servikal (rahim ağzında), orofarengeal (ağız ve boğazda)
siğiller
rahim ağzı, vajina ve vulvada kanser öncüsü
(preinvaziv) lezyonlar (CIN 1,2,3, VIN 1,2,3, VaIN 1,2,3)
Rahim
ağzı kanseri, vulva kanseri, vajina kanseri, anal kanser,
orofarinks kanserine yol açabilmektedir. HPV
Normal Doğuma Engel midir ? Aktif
HPV enfeksiyonu geçiren kadınlarda normal doğum sırasında
bebeğin oral florasına bulaşıp larinksdeki ses tellerine hpv
bulaşabilir ve nadir görülen ve bebekte laringeal papillomatozis
denen bir hastalığa sebep olabilir .Fakat bulaşma oranı düşüktür. HPV
ve Rahim Ağzı Kanseri Papillomavirüslerinin
kanserojen olduğu ilk defa 1930 yılında gösterilmiştir. HPV’nin
rahim ağzı kanserinin ana sebebi olduğu ancak 1990’lı yıllarda
ispatlanabilmiştir.
Serviks
(rahim ağzı) kanserine yol açabilen yaklaşık 15 HPV tipi
mevcuttur ve bunlar “yüksek riskli HPV tipleri” olarak
tanımlanır. HPV tip 16 ve 18 pek çok yerde olduğu gibi Türkiye’de
de servikal kanserlerle ilişkili en sık görülen iki yüksek risk
HPV tipidir.
HPV
ile ortaya çıkan enfeksiyon serviks kanserinde majör etken olarak
görünmektedir. Olguların neredeyse tamamında (%99) bu virüs
tespit edilmiştir. Serviks kanseri, uzun süren, inatçı yüksek
riskli HPV enfeksiyonu sonucu oluşmaktadır. Yüksek riskli HPV
tipleri aynı zamanda vulvar, vajinal ve anal kanserlerle de
ilişkilendirilmiştir.
Türk
Jinekolojik Onkoloji grubunun 12 merkezden verileri toplayarak yapmış
olduğu analiz sonucunda 6388 olguda HPV pozitifliği %25 olarak
saptanmıştır. Smear sonucu normal olanlar arasında HPV
pozitifliği oranı %27 olarak saptanmıştır. Smear sonucunda
anormallik olan kişilerde HPV pozitiflik oranı %50.2 olarak
bulunmuştur. Smear sonucu anormal olan grupta en sık saptanan HPV
tipi HPV Tip 16'dır (%46). Smear sonucu normal olan grupta ise %26.8
oranı ile en sık HPV Tip 16 saptanmıştır. En sık görülen HPV
tipleri sırayla HPV Tip 16 (%32), HPV Tip 6 (% 17), HPV Tip 11 (%9),
HPV Tip 18 (%8), HPV Tip 31 (%6), HPV Tip 51 (%5) ve HPV Tip 33’tür
(%3). Prekanseröz
( Kanser Öncüsü) Lezyon Nedir? HPV’
nin kansere yol açması öncelikle hücresel düzeyde
değişikliklerle başlar. Bu değişikliklere prekanseröz lezyonlar
demekteyiz.
Prekanseröz
lezyon, tedavi edilmediği takdirde lezyonun derecesine göre
kanserleşme ihtimali olan dokuları ifade etmektedir. Serviksteki
böyle lezyonlara servikal intraepitelyal neoplazi veya kısaca CIN
denir. Smear
ve/veya HPV testinde ortaya çıkan şüphe üzerine yapılan
kolposkopik değerlendirmede alınan biyopsinin patolojik
incelemesinde tespit edilmektedirler. Bu lezyonlar düşük dereceli
(CIN I) ve yüksek dereceli (CIN II-III) lezyonlar olmak üzere ikiye
ayrılmaktadırlar.
Serviks kanseri gelişme riski CIN derecesi
ile ilişkilidir.
CIN
I’ler çoğu kez hiçbir tedavi verilmeden normale dönebilmektedir.
CIN I’den kanser gelişme riski çok düşüktür. Bu nedenle
biyopsiyle CIN I tanısı konmuş hastalarımıza herhangi bir
cerrahi müdahaleye gerek duymadan sadece takip öneriyoruz.
Ancak
CIN II ve III eğer tedavi uygulanmaz ise yıllar boyunca ilerleme
gösterip kansere dönüşebilir. CIN II ve III’ün ne kadarının
kansere döneceğini net olarak bilemediğimiz için tedavisiz izlem
kabul edilemez. Prekanseröz
Lezyonlar Nasıl Tedavi
Edilmektedir? Prekanseröz
lezyonlardan düşük dereceli olan CIN I de yaklaşım tedavisiz
takiptir. 2 yıl üst üste tekrar ederse müdahale gerekmektedir.
Ablatif (rahim ağzını destrükte eden) yöntemler de
kullanılabilmektedir (kriyoterapi, lazer vs).
İstisna
olarak 24 yaş altı grupta tecrübeli bir kolposkopist tarafından
sık aralıklarla takip önerilmektedir. Gebelerde de yüksek kanser
şüphesi mevcut değilse işlem doğum sonrasına ertelenmektedir.
CIN
II ve III lezyonları mutlaka tedavi edilmelidir. Bu tür yüksek
dereceli lezyonlar tedavi edilmezse rahim ağzı kanserine dönüşme
olasılığı yüksektir. O nedenle CIN II ve III de rahim ağzında
lezyonu da içine alacak şekilde kanserin gelişme ihtimali en
yüksek olan alanın (transformasyon zonu) çıkarıldığı bir
müdahale gerekmektedir. Bu müdahaleler LEEP veya soğuk konizasyon
olarak ayrılmaktadır.
CIN
(SIL) dereceleri arasında geçiş yıllar alan bir süreçtir. Bir
kişide aynı anda farklı hücresel değişiklikler de bir arada
olabilmektedir. Rahim ağzının bir kısmında CIN III bir kısmında
CIN II ya da CIN I birlikte gözlenebilmektedir. CIN III olduktan bir
sonraki aşamada hücresel değişiklikler artık bazal membran
tabakasına ulaşır ama burayı aşmaz ve karsinoma in situ
dediğimiz durum meydana gelir. Karsinoma in situ demek rahim ağzı
kanserine artık çok yakınsınız demektir. Bu aşamadan bir
sonraki aşama artık kanser hücrelerinin bazal membranı aşması
ve rahim ağzı kanserinin gelişmesidir. LEEP Nedir ? Loop
ismi verilen ucunda elektrik akımını ileten yarım halka şeklinde
tel bulunan elektrokoter yardımıyla rahim ağzının bir kısmının
çıkarılması işlemidir. Uygulaması kolay ve güvenli bir işlem
olup, çok iyi sonuçlar verir. Soğuk
Konizasyon Nedir ? Rahim
ağzının bir kısmının gerekli işlemler sonrası direk bistürü
kullanılarak çıkarılması işlemidir. Oldukça güvenli ve iyi
sonuç veren yöntemlerden birisidir. Anomalinin yeri ve büyüklüğüne,
hastanın yaşına göre bir tedavi yöntemi yerine diğeri
seçilebilir.
Tüm
tedavi yöntemleri büyük oranda başarılıysa da, günümüzde
LEEP en yaygın ve güvenli kullanılan tedavi seçeneğidir.
Cerrahi işlem sonrası anestezinin (lokal veya genel) etkisi
geçtikten sonra kramp şeklinde hafif bir ağrı hissedilebilir.
Ağrıyı gidermek için ağrı kesiciler kullanılabilir. Eğer LEEP
uygulandıysa tedavi sonrası bir süre lekelenme tarzında kanama
olabilir. Bu genelde 2 hafta sonra geçer, ancak 4-6 haftaya kadar
uzayabilir. Kanama miktarı fazla olmamalıdır ve zaman içinde
azalması gerekir. Tedavi sonrası 4 hafta cinsel ilişki yasaktır.
Aynı zamanda bu sürede tampon da kullanılmamalıdır. CIN
II ve III’ de Cerrahi Sonrası Takip Nasıl Olmaktadır? Yüksek
dereceli lezyon yönünden negatif sınırlara sahip hastalar rutin
taramaya dönmeden önce 2 negatif test elde edilene kadar 6 aylık
aralar ile servikal smear ve/veya kolposkopi ile takip
edilmelidirler. Çünkü
CIN II ve III’ün tekrarlama riski vardır . Bu sebeple LEEP
işlemi sonrası hastaların mutlaka düzenli takibi gereklidir.
Tedavi
sonrası HPV DNA testi de takipte kullanılabilmektedir. Geçmeyen
HPV pozitifliği varsa kolposkopik değerlendirme önemlidir. Cerrahi
sonrası sınırlar pozitif ise 3-4 ay sonra tekrar eksizyon işlemi
gerekmektedir. CIN
II ve III Olan Hastalar Gebe Kalabilir Mi ? CIN
II ve III tedavi edildikten sonra hastalar gebe kalabilir ve doğum
yapabilir. Ama smear ve HPV takibini mutlaka düzenli yaptırmak
gereklidir. Gebe iken smear testi alınmalıdır ve gebe iken smear
alınmasının gebelik üzerine herhangi bir zararı yoktur. CIN
II ve III Geçiren Hastaların Doğum Şekli Nasıl Olmalı ? HPV
‘ye bağlı CIN II ve III geçiren hastaların doğum şeklinin ne
olması gerektiği konusu uzun zamandır tartışılan bir konudur.
Eskiden HPV’ye bağlı lezyonları olan hastaların bebeğe HPV
bulaşmasını önlemek için sezaryen ile doğurması önerilirken
son zamanlarda normal doğum yapılmasının da mümkün olduğu
bebeğe bulaşma olasılığının düşük olduğu vurgulanmaktadır.
Yine de doğum şekline aile ile birlikte karar verilmelidir. CIN
II ve III ne kadar sürede rahim ağzı kanserine dönüşür ? Onkolojik
HPV tipleri vücuda alındıktan sonra rahim ağzı kanseri
oluşuncaya kadar geçen süre 5-15 yıl arasında değişir. Bu
sebeple düzenli jinekolojik kontrole giden; smear ve HPV testini
yaptıran hastalarda rahim ağzı kanserine dönüşmeden erken tanı
ile LEEP veya konizasyon işlemi ile kanser olması önlenir. ASCUS
Nedir? Smear
alındıktan sonra bazen sonucunuz ASC-US (askus) şeklinde
gelebilir. ASC-US Atypical Squamous Cells of Udetermined Significance
kelimelerinin kısaltılmış halidir ve mikroskopta izlenen epitel
hücrelerinin bazı değişiklikler gösterdiğini, bu
değişikliklerin kanser öncüsü mü (displazi) yoksa iltihabi bir
değişiklik mi (inflamasyon) olduğunun anlaşılamadığı anlamına
gelir. Yani patoloji uzmanı mikroskopta bazı hücreler görür ama
bu hücreler displazi mi yoksa inflamasyon mu net olarak belli
değildir. Bu durum ASC-US olarak isimlendirilir. ASC-US sonucu çıkan
hastalara öncelikle antibiyotik tedavisi verilir ve iltihabi
reaksiyon ihtimali ortadan kaldırılır.
ASC-US
tanısı konulan hastalar antibiyotik sonrası tekrar
değerlendirildiğinde son tanı en sık olarak squamoz metaplazi ve
HPV ile ilişkili lezyonlar çıkar. ASC-US olan hastalarda bir diğer
yaklaşım HPV DNA tiplendirilmesidir. Biyopsi sonucu CIN II ve III
olan hastaların %38’inde smear sonucu ASC-US tur. Sonucu ASC-US
çıkan hastalar kendi haline bırakılırsa % 68.19’u normale
döner, %7.13’ü HSIL’ e ilerler, %0.25’i ise kansere dönüşür.
LSIL (CIN I) sonucu gelen hastaların %83 kadarında HPV pozitifliği
vardır. LSIL (CIN I) olan hastaların %40-55’inde beraberinde HSIL
(CIN II-CIN III) bulunabilmektedir.
Kolposkopi
Serviksin
yani rahim ağzının detaylı incelenmesi gereken durumlarda, rahim
ağzının 15 ile 40 kat arası büyütülerek rahim ağzındaki
lezyonların detaylı incelenmesi işlemine verilen isimdir.
Bu
işlemde kullanılan görüntüleme cihazının adı kolposkop’dur.
Kolposkop parlak ışıklı bir dürbündür. Mercek fokus uzaklığı
20-40 cm kadardır, böylece muayene sırasında hekimin işlem
yapmasına da yetecek uzaklık sağlanabilmektedir. Son yıllarda
kolposkoplar da çok değişmiş ve modernleşmiştir. Yeni
kolposkoplarda, kan damarlannın daha iyi görülmesini sağlayan
yeşil filtre, fiber optik yüksek aydınlatma gücüne sahip ışık
kaynağı (Halojen, LED) bulunmaktadır.
Servikal
smear testi ile alınan hücreler sitoloji
denilen
bir
laboratuar metodu ile
incelenerek ,
dökülmüş hücrelerdeki morfolojik değişiklikleri
değerlendirilir.
Kolposkopi ise bir klinik yöntemdir, dokudaki metabolik ve
biokimyasal değişiklikleri yansıtan terminal vasküler ağdaki
değişmeleri değerlendirir. Serviks kanseri ve öncü lezyonlarının
tanısında kolposkopiyle yönlendirilmiş rahim ağzı biyopsisi
altın standarttır ve tek kesin tanısal testtir. Kolposkopi
doktorun biyopsiyle elde edeceği histolojik tanıyı önceden tahmin
etmesine yardım eden bir basamak tekniği olarak düşünülmelidir.
Smear’in
yalancı negatif ve yalancı pozitif oranlarının anlamlı derecede
yüksek olması ve körlemesine alınan servikal biyopsilerin küçük
lezyonları atlaması nedeniyle anormal alanların ve diğer
yöntemlerle gözden kaçabilecek lezyonların direkt olarak
gözlenmesi kolposkopinin en önemli avantajıdır.
Normalde
kolposkopi için herhangi bir ameliyathane şartına gerek yoktur.
Kolposkopun olduğu muayenehane şartlarında rahatlıkla
yapılabilir. Herhangi bir anestezi işlemine de gerek yoktur. Ancak
bazı hastaların kişisel özellikleri nadiren de olsa buna müsade
etmeyebilir. Bu tip durumlarda gerçekten anestezi vermek
gerekebiliyor. En fazla lokal anestezi yapılabilir çünkü
kolposkopinin sonuna genellikle eklediğimiz Endoservikal Küretaj
işlemi vardır. Bu işlem bir miktar rahatsızlık verebilir. Onun
için lokal anestezi verilmesi genellikle yeterli olur. Kolposkopinin
bir riski var mıdır? Kolposkopi
sırasında milimetrik biyopsiler alıyoruz dolayısıyla riski yok
denecek kadar azdır. Oradan bir enfeksiyon ya da ciddi bir kanama
riski yok denecek kadar azdır. Ve hatta gebelerde bile yapılabilir.
Bir gebede anormal veya yüksek derecede anormal bir smearle
karşılaştığımız durumlarda gebelerde de rahatlıkla kolposkopi
ve biyopsi yapıyoruz. Gebelerde yapmadığımız tek şey
endoservikal kanal küratajıdır. O gebeliğe zarar verebilir, onu
kesinlikle yapmıyoruz ama bunun haricinde kolposkopik biyopsiyi
rahatlıkla bir gebeye bile uygulayabiliriz.
Smeari
normal olmasına rağmen HPV saptanmış bazı hasta gruplarına da
kolposkopi yapıyoruz. Örneğin ( burada tiplendirmenin de çok
büyük önemi var), smeari tamamen normal olmasına rağmen HPV 16
veya 18 gibi çok yüksek riskli bir HPV varsa kolposkopi yapıyoruz.
Ancak,16 ve 18 dışındaki yüksek tipler varsa ve smeari tamamen
normalse bu hastaya biz kolposkopik biyopsi yapmadan 1 yıl süre
verebiliriz. Bu bir yıl sonunda hala HPV’si pozitifse ya da smeari
normalken anormalleşmişse o zaman kolposkopi yapmak gerekiyor.
Ne
Zaman Kolposkopi Yapılır?
⦁ Anormal
smear sonucunda
⦁ Yüksek
riskli HPV varlığında
⦁ İlişki
sonrası kanama durumunda
⦁ Kanlı
vajinal akıntı mevcutsa
⦁ Sürekli
yetersiz smear geliyorsa
⦁ Keratinize
hücre varlığında
⦁ Uygun
tedaviye rağmen sürekli inflamatuar hücre gelen smear sonuçları
⦁ Çıplak
gözle serviks-vajen kanseri şüphesi
⦁ CIN
öykülü hastada takip amaçlı
⦁ Vulvar
veya vajinal kanser/kanser öncüsü lezyon varlığında
kolposkopi
yapmak gerekmektedir. Rahim
Ağzı (Serviks ) Kanseri Serviks
(rahim ağzı) kanseri önlenebilir ve erken tanı imkanı olan bir
kanser olduğu için, tüm kanserler arasında özel bir yere
sahiptir.
Kadın
Doğum ihtisasını tamamladıktan sonra, kadın bir hekim olarak hem
kendimin hem de tüm hastalarımın öncelikle serviks (rahim ağzı)
kanserine yakalanmamaları için mücadele vermekteyim. Bu hastalığın
farkındalığını arttırmak için tüm muayeneler öncesinde
hastalarıma rahim ağzı kanseri tarama testlerini yaptırıp
yaptırmadıklarını sormakta, tarama yaptırmayanlara neden
yaptırmaları gerktiğini anlatmaktayım.
Serviks
kanseri, rahim ağzının yani uterusun (rahimin) vajinaya açılan
boyun kısmının kötü huylu hastalığını ifade etmektedir.
Dünya üzerinde her 2 dakikada bir kadının ölümüne neden
olmaktadır. Dünya genelinde meme ve akciğer kanserinden sonra
kanserden ölümlerin 3. nedeni, olmakla beraber 45 yaş altı
kadınlarda en sık görülen 2. kanser türüdür. Serviks kanseri
Türkiye’de en sık görülen 8. kanser türüdür. Yaş dağılımına
baktığımızda 35-39 ve 60-64 yaşlarında görülme sıklığında
artış olmaktadır.
Serviks
(Rahim Ağzı) Kanseri Belirtileri
Rahim
ağzı kanseri
erken evrelerde herhangi bir semptom vermeyebilir bu durumda ancak
düzenli kontroller ve tarama testleri ile saptanabilir. İlerleyen
safhalarda en
sık kanlı,kokulu
akıntı, ilişki sonrası kanama, düzensiz kanama, menopoz sonrası
kanama şeklinde kendini belli eder. Hastaların %28’i anormal
smear bulguları ile başvurur. Mesane,
bağırsaklar, akciğerler ya da karaciğere yayılmış çok ileri
düzeydeki serviks kanseri vakalarında, özellikle ağrı kesicilere
kısa süreli cevap veren bel sırt ağrısı, kemik ağrısı ve
kendiliğinden gelişebilen kırıklar, yorgunluk, halsizlik,
vajinadan istemsiz olarak idrar ve dışkı kaçırma, bacak ağrısı,
iştah kaybı, şişmiş ayak ve ayak bilekleri, kilo kaybı gibi
bulgular ortaya çıkabilir.
Serviks
(Rahim Ağzı) Kanserinde Tedavi
Tedaviyi
etkileyen en önemli faktör hastalığın yayılım düzeyi yani
evresidir. Serviks kanserinde hastalığın klinik evresine göre;
cerrahi, radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemoterapiden biri veya
uygun olan kombinasyonları kullanılmaktadır. Hastanın yaşı,
performansı, yaşam beklentisi, çocuk isteği de tedaviyi
planlamada etkili diğer faktörlerdir.
Rahim
Ağzı (Serviks ) Kanseri Nedenleri HPV
enfeksiyonu
Sigara,
Erken
yaşta cinsel ilişkiye başlamış olmak,
Çok
sayıda cinsel partner,
Yüksek
riskli erkek partner,
Cinsel
yolla bulaşan hastalık öyküsü,
Kötü
beslenme,
İleri
yaş,
Çok
sayıda doğum, Bağışıklık sisteminin baskılanması,
Ailede
serviks kanseri öyküsü olması diğer önemli faktörlerdir.
Çoğu
serviks kanseri olgusuna bakıldığında hastaların daha önce hiç
servikal smear aldırmadıkları görülmektedir. Düzenli
servikal smear test ve/veya HPV testi yaptıran kadınlarda serviks
kanseri görülme olasılığı çok çok azalmaktadır. Serviks
(Rahim Ağzı) Kanserinden Korunma
Kanserden
korunmak için öncelikle erken tanıyı sağlayan tarama
yöntemlerinin kullanıldığı (HPV DNA testi, servikal smear),
düzenli jinekolojik muayeneden geçmek çok önemlidir.
Ayrıca
tek eşlilik, kondom kullanımı, sigara içilmemesi gibi serviks
kanseri gelişim riskini azaltan önlemler korunmada önemli yer
tutmaktadır.
Çok
önemli diğer bir konu da HPV aşılarıdır. Primer korunmada
profilaktik HPV aşıları çok önemli yer tutmaktadır. HPV
Aşıları Rahim
ağzı (serviks) kanseri ile human papilloma virüs (HPV) arasındaki
ilişki kesinlikle gösterildikten sonra, bütün enfeksiyöz
hastalıklarda olduğu gibi aşı gündeme gelmiştir. Düşüncenin
temeli, HPV enfeksiyonu gelişmesini engelleyerek, sebep olduğu
rahim ağzı (serviks) kanseri sıklığını azaltmak, hatta
difteri, polio gibi enfeksiyöz kökenli hastalıklarda olduğu gibi
‘eradike’ etmektir.
Aşılama
ile sağlanmak istenen primer korunmada amaç enfeksiyon alınmadan
önce tedbir almak, enfeksiyöz ajan vücuda girdiği anda aşının
sağladığı bağışıklık sistemi ile ajan veya fonksiyonlarının
ortadan kaldırılmasıdır. Bu durumu sağlayan aşılara proflaktik
aşılar demekteyiz. Proflaktik aşının hedef kitlesi human
papilloma virüs almamış insanlardır ve aşıyla gelecekteki
muhtemel HPV enfeksiyonlarından, dolayısıyla sebep olduğu rahim
ağzı (serviks),vulva, vajina, oral ve anal kanserlerden korunma
amaçlanmaktadır. Fakat, HPV testi pozitif olan hastalarda aşının,
hastada olmayan ve aşı içersinde bulunan diğer suşlara karşı
da belirgin koruma sağladığı gösterilmiştir.
HPV
rahim ağzı kanserlerinin hepsinden sorumlu bir virüstür. Yani
rahim ağzı kanseri eşittir HPV virüsü diyebiliriz. Başka bir
deyişle HPV olmadan rahim ağzı kanseri de olamaz. Dolayısıyla
HPV’ ye karşı aşılanılarak rahim ağzı kanserinden de
kurtulmak gerçekten ispatlanmış bir programdır.
Primer
korunmada şu an dünyada mevcut olan 3 aşı mevcuttur. İkili
(bivalan), dörtlü (kuadrivalan) ve dokuzlu (nanovalan) HPV aşıları.
İkili
(Bivalan) aşı tüm dünyadaki rahim ağzı (servikal) kanserlerinin
%70’inden sorumlu en onkojenik tipler olan HPV tip 16 ve 18 ‘e
karşı geliştirilmiştir. Hpv 16 ve 18’e bağlı serviks, vulva,
vajina, anüs, penis ve orofarinks kanserlerinin önlenmesi amacıyla
endikasyon almıştır. Dörtlü (kuadrivalan) aşıda ise HPV 16 ve
18’e bağlı kanserlerin önlenmesine ek olarak, genital siğillerin
ve rekürren respiratuar papillomatozisin en önemli sebebi olan HPV
tip 6 ve HPV tip 11’e karşı da koruyuculuk mevcuttur. Dokuzlu
aşıda da ek olarak HPV
tip 31,
33, 45, 52 ve 58’e
karşı da koruyuculuk bulunmaktadır.
FDA
(U.S. Food and Drug Administration) ve ACIP (Advisory Commitee on
Immunization Practices) tarafından önerilen grup, 9 yaşından
başlamak üzere ideali 11-12 yaş kız ve erkek çocuklarıdır. 26
yaşa kadar her iki grupta da yüksek etkinlik elde edildiğini
bilmekteyiz. 2018 yılında FDA, dörtlü aşı çalışmalarından
elde edilen verilerle immünojenisite ve güvenlik yönlerinden 24-45
yaş arası kadın ve erkek HPV aşısı çalışmalarını
değerlendirmiş ve aşı yaş grubunu 9-45 olarak genişletmiştir.
Yani çalışmalardan 45 yaşına kadar HPV aşılarının
etkinliğinin gösterildiğini görmekteyiz. Fakat ideal olanın yani
en yüksek etkinliğin HPV ile karşılaşmadan erken dönemlerde
yapılan aşı ile sağlandığını bilmekteyiz.
Önceki
3 dozluk dörtlü ya da ikili aşılama sonrası ek dokuzlu aşı
uygulaması günümüzde önerilmemektedir. Bununla birlikte, ikili
mi dörtlü mü olduğu bilinmeyen, yarım kalmış HPV aşılaması
durumlarında her iki cinsiyet için de herhangi bir HPV aşısı
güvenle uygulanabilmektedir.
Gebelikte
HPV aşısı yapılmış olgular çok az sayıda olup bu olgularda
konjenital anomali veya gebelik komplikasyon sıklığı artmamıştır.
Tesadüfen gebe iken HPV aşısı olanlarda gebeliği sonlandırmaya
gerek yoktur. Hiçbir yan etki görülmemiş olmasına rağmen,
gebelerde HPV aşısının uygulanması önerilmez ama aşıya devam
edilmemelidir. Emzirme döneminde aşı uygulanabilir.
HPV
alındıktan sonra aşılama yapılabilir fakat aşının içindeki
en az bir tipe karşı etkinliğinin olmadığı veya azaldığı
bilinmelidir.
İmmün
bellek çalışmaları ile matematik modellemeler yapılarak aşının
koruyuculuğunun en az 20 yıl devam edeceği öne sürülmektedir.
Yalnız şu nokta unutulmamalıdır, aşı mevcut enfeksiyona ve
hastalığa karşı etkili değildir, aşılama mevcut enfeksiyonun
temizlenmesini hızlandırmaz. HPV aşılarının servikal kanser
olgularının %70 inden fazlasından sorumlu tiplere karşı (tip 16
ve 18) etkinliği (9 lu aşıda %90 lara varan) etkilidir. Ancak
aşılanmış kadınların yine de aşılanmamışlar gibi rutin
Smear ve DNA testlerine devam etmelerini öneriyoruz çünkü aşı
sadece belli bir HPV tipini kapsıyor. Bütün HPV tiplerini
kapsayan bir aşı şu anda elimizde yok.
Cinsel
ilişkiniz varsa aslında HPV virüsünden % 100 korunamazsınız.
Ama korunmak için tek eşli olmak en önemli korunma faktörlerinden
bir tanesidir. Bunun haricinde prezervatif kullanmak riski bir miktar
azaltır ama sıfırlamaz. Çünkü HPV virüsü erkekte penis ve dış
genital cildin hepsinde barınabilir, kadında da aynı şekildedir.
Sadece prezervatifin koruduğu ciltte olmayacağı için riski bir az
azaltır ama %100 engellemez. Başka da bir korunma yöntemi yoktur.
HPV
enfeksiyonunun erkeklerde genital siğiller, respiratuar
papillomatozis, anogenital, penil ve oral kanserlere de yol
açabildiği açıkça ortaya konmuştur. Erkeklerle ilgili temel
endişelerden biri taşıdıkları hastalık yüküyle cinsel yolla
virüsü kadınlara geçirmeleri ve bu şekilde kadınlardaki serviks
kanserinin indirekt nedeni olmalarıdır. Anal kanser gelişme riski
ise, özellikle erkeklerle anal ilişkiye giren erkeklerde daha
yüksektir. Bu belirtilen hastalıkların önlenmesi amacıyla
erkeklerde de aşılama kavramı ortaya çıkmıştır. HPV
Doz Şeması 2014’te
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 15 yaştan küçük adölesanlarda ≥
6 ay aralıkla 2 dozluk HPV aşı rejimini onaylamıştır. İki doz
arasındaki sürenin de 12 ayı geçmemesi önerilmektedir.
İkili
aşı için 0., 1. ya da 2. aylar ve dörtlü ve dokuzlu aşı için
0.,1. ve 6. aylar olmak üzere üç doz olarak oluşturulmuştur ve
ideal immün cevap için günümüzde de 3 doz şeklinde uygulanmaya
devam etmektedir. HPV
Aşılarının Yan Etkisi Var Mı? HPV
aşıları ile takip çalışmaları çok dikkatle uygulanmaktadır.
Yapılan çalışmalarda, enjeksiyon yerinde ağrı, şişlik,
kızarıklık ve bazen senkop dışında, istatiksel önemli bir yan
etki gösterilmemiştir. HPV aşısının oturtularak yapılması ve
aşılama sonrası 15 dakika gözlem önerilmektedir. WHO (Dünya
Sağlık Örgütü) ve CDC (Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi) tüm
dünyada > 250 milyon doz uygulamasından sonra HPV aşılarının
güvenliğini onaylamıştır.